"Hadi kalk gidip evlenelim." büyük bir alayla kurduğum cümlelere karşılık Efkan gözlerimin içine bakarak ciddi olmaya çalışa çalışa elimi tutup kalkmamı istiyormuş gibi çekiştirdi. Bu haline karşılık korkuyla gözlerimi arandığımdaysa kısık sesli bir kahkaha attı.

"Bıcırık seni. Hala evlilikten korkacak kadar küçüksün." Efkan küçüklüğümden beri ölümüne evlilik olayından korktuğumu bildiği için bunu benim yüzüme vurmaktan zerre çekinmezken umursamazca omzumu silktim.

"Sanırım hiçbir zaman o kadar büyüyemeyeceğim. Sürekli evde birinin olması fikri o kadar korkunç ki." evlilik konusu açıldığında her zaman yaptığım gibi yine korku içinde gözlerimi büyütüp ellerimi iki koluma sararak kollarımı ovaladım. "Düşündükçe ürperti geliyor."

"Kendinle o kadar mutlusun ki çoğu kişinin aksine böyle düşünmen çok normal." Efkan sanki içimi görebiliyormuş gibi bana bakıp ruhumu görebiliyormuş gibi büyük bir kendinden eminlikle konuşurken yavaşça yutkunup gözlerimi tam gözlerine yerleştirdim. "Çoğu kişinin aksine mi? Bu çoğu kişiye sen de dahil misin?"

"Bilmem. Kendimleyken mutsuz değilim ama seninleyken kendimle olduğumdan daha mutluyum." gözlerini gözlerimden bir saniyeliğine bile çekmeyen Efkan tüm yumuşaklığıyla cümlelerini bana aktarırken kurduğu cümlenin ağırlığıyla burukça gülümsedim. Ben şimdi bu adamı kendiyle nasıl bırakacaktım? Bu sözlerden sonra bunu nasıl yapacaktım?

"Ben de. Ben de seninleyken inan Paşinyan'la olduğumdaki zamanlardan çok daha fazla mutluyum. Arada sinir ediyor beni şerefsiz." hissettiğim duygusal kırgınlığa rağmen olayı dalgaya vurmayı başarıp kocaman gülümserken Efkan hafif bir tebessüm eşliğinde dudaklarını yanağıma bastırdı.

"Çok seviyorum. Çok. Özellikle bu hallerini. Bıcır bıcır konuşmalarını. Etrafa neşe saçmanı çok seviyorum Ada. Böyle hissettiğim için kendime sonsuz bir öfke duyuyorum ama hissetmekten de vazgeçemiyorum." dudaklarını bir kere daha yanağıma bastıran Efkan nefesini tenime kazırken sağ elimi onun sol yanağına koydum. Bir kaç gündür tıraş olmadığı belli olan sakallarını yavaşça okşadıktan sonrada hafifçe gülümsedim.

"Çok sev beni Efkan. Çok ama çok sev. Beni sevdiğin içinde suçlama kendini. Ben istiyorum çünkü bunu." bencillik yaptığımı bile bile Efkan'ın beni onu terk edecek olmama rağmen sevmesini dilerken Efkan başını yavaşça omzuma koyup bir elini bir baldırımın üzerine yerleştirdi. Elbisemin beyaz kumaşını okşadıktan sonra da derince iç çekti.

"Seni zaten çok seviyorum i. Seni sevmeyi de seviyorum. Ama sorun senin bana izin vermiş olman ya da olmaman değil. Bu sevgimin başlangıcını kestiremem. Düşünüyorum. Seni sevmeye ne zaman başladığımı düşünüyorum. Nil olduğunu öğrendiğimde mi başladım? Hiç sanmıyorum. Ne zaman başladım peki? Bilmiyorum. Bilmiyorum ve bilmediğim her saniye daha da öfkeleniyorum." Efkan bir fısıltı eşliğinde ilk defa bu kadar açık bir şekilde bana olan sevgisini benimle birlikte sorgularken hala yanağında olan parmaklarımla yanağını hafifçe okşadım. "Neden öfkeleniyorsun ki?"

"Çünkü sana kaç kere senin haberin olmadan arkadaşlıktan öte bir şekilde dokundum bilmiyorum. Kaç kere sana sarılırken aklımdan başka bir şey geçirdim bilmiyorum. Sana kaç kere başka bir gözle baktım bilmiyorum. Mesela aklıma bir anımız geliyor. Sen yazlıkta denizin kenarındasın ben denizden nefret ettiğim için olabilecek en uzak noktadayım. Sırf uyuzluk olsun diye şişene doldurduğun demiz suyuyla denizi bana getirmeye çalışıyorsun. Üzerinde açık kot bir şort ve beyaz bdüz bir tişört var ve ben uyuzluğuna da olsa yanıma gelmene seviniyorum. Çünkü seni yanımda istiyorum. Hep yanımda ol istiyorum. O kadar istiyorum ki sen uyuzluk için bana su fırlattığında ben de sanki uyuzluk yapmak istiyormuşum gibi seni yakalayıp sıkıca sarılıyorum. Sen aramızdaki atışma yüzünden yaptığımı sanıyorsun ama ben seni yanımda istediğim için yapıyorum. Yanındayken düşüncelerimle kandırıyorum resmen seni." Efkan çok iyi hatırladığım bir anıyı asla bilmediğim bir yönüyle tüm sakinliğiyle bana anlatırken kalbimin üzerine oturan ağırlığı hissedip acıyla yutkundum. Seviyordu. O da beni benim gibi kendinden gizli yıllardır seviyordu. Peki bu durumda ben kime haksızlık etmiş oluyordum. Efkan'ın sevgisine mi? Faruk'un sevgisine mi? Kendi sevgime mi? Yoksa üçümüzüz sevgisine de aynı an da mı? Hangimiz önce sevmiştik? Hangimiz daha çok sevmiştik? Hangimiz hak ediyordu sevgisini dolu dolu yaşamayı? Hepimiz hak ediyorduk. Çünkü sevgi önce ya da sonra sevmekle olmuyordu. Zaten az ya da çokta sevilmiyordu. Seviliyordu sadece. Zamansız, miktarsız. Bu yüzden herkes sevgisini dolu dolu yaşamayı hak ediyordu. Ama biz... Biz sevgisini dolu dolu yaşayamayacak üç insandık maalesef ki. Çünkü birimizin sevgisini yaşaması diğerini mahvederdi.

Bıcırık&Bacaksız (Texting)Where stories live. Discover now