s e k i z

4.6K 465 505
                                    

Saat öğleden sonra üçü gösterdiğinde evin içinde yankılanan tok kapı sesi duyuldu. Jimin hemen oturduğu koltuktan kalktı ve büyük adımlarla kapıya doğru ilerledi. Gözetleme deliğinden bakınca beş saattir yolunu gözlediği biricik sevgilisini gördü.

Beklediği kişiydi. Ki zaten bu şehirde onun haricinde evine gelecek kadar yakından tanıdığı birileri yoktu. Üniversite arkadaşlarının çoğu kendini işine gücüne, kurdukları ailelerine adamışlardı veya yiyip içip geziyorlardı. Buluşsalar bile genelde kafe gibi mekanlar tercih ediyorlardı.

Sevdiği adamdan başka kim gelebilirdi ki?

İç çekti.

Nasıl hissettiğini veya hissetmesi gerektiğini bilmiyordu. Jungkook, Jimin'in dışarı çıkma isteğini görmezden gelip Mingyu denilen patavatsız ve akıl çelen arkadaşının yanına gitmişti. O adamın ne dediğini kulaklarıyla duymamış olsaydı, böylesine karmaşık duygulara sahip olmazdı.

Suratındaki ifadesizlikle kapıyı açtı. Elinde iki poşet ve tüm yakışıklılığıyla karşısında duran biricik aşkına hayal kırıklığıyla bakmadan edemedi. Çok kırgındı, çok üzülmüştü. Jimin mükemmel bir erkek arkadaş değildi, bunu kabul ediyordu. Yine de, her şeye rağmen, böylesine kırılmayı hak etmediğini düşünüyordu.

"Merhaba. Sevdiğin kurabiyelerden ve kahveden aldım." diyerek yüzünde minik bir gülümsemeyle konuştu Jungkook. Hafifçe elindeki poşeti kaldırmıştı.

Cidden anlamıyordu. O değil miydi çekip giden? Sanki hiçbir şey olmamış gibi konuşması kanına dokunmuştu. Kırgındı ve bunu bir şekilde görsün, fark etsin istiyordu. Sarılırsa geçerdi belki? Veya öperse hafiflerdi? Sadece böyle davranmasın istiyordu. İki tatlı cümleyle veya masum dokunuşlarla gönlünü tekrar kazanmak için çaba sarf ettiğini görmek istiyordu.

Jimin, yine çok mu şey istiyordu?

Mesafeli tutmaya çalıştığı ses tonuyla konuştu ve geçmesi için kapıyı daha çok açtı. "Hoş geldin."

Jungkook içeriye girdiğinde ise elindeki poşeti alıp ağzında kısa ve hoşnutsuz bir "Teşekkürler." geveledi. Sonraysa arkasına bile bakmadan mutfağa ilerlemişti.

Derin bir nefes aldı. Sabah olanlar bir kez daha aklına gelince kendisine olan siniri artarken, ona olan kırgınlığı da doğru orantıda artıyordu. Bu iki duyguyu sırtında taşımak çok zordu. Ne vardı Jungkook da yardım etseydi ve yükünü hafifletmek için bir şeyler yapmaya çalışsaydı? Sahi, Jimin o kadar mı değersizdi?

Poşetin içindeki ünlü bir kahveciye ait olduğu belli duran bardakları çıkardı. Karamel macchiatolu olanı Jimin için, violet drink ise Jungkook içindi. Ardından diğer poşette bulunan kurabiyelerle dolu kutuyu da çıkardı.
En sevdiklerindendi.

"Neler yaptın?"

O an işine çok odaklandığı için duyduğu sesle olduğu yerde irkildi Jimin. Düşünceleri bazen gerçek hayattan soyutlanmasına sebep oluyordu.

Ona doğru dönmeye bile tenezzül etmeden "Hiçbir şey." dedi normal bir tonda.

Jungkook'un şimdilik sakin ancak üstelenirse sinirli çıkacağına işaret eden sesini duydu. "Benim neler yaptığımı sormayacak mısın?"

İç çekti. Merak etmediğini söylerse yalan olurdu çünkü deli gibi merak ediyordu. Kimleydi? Neredeydi? Ne yapmıştı? Neden geç gelmişti? Bir sürü soru vardı aklında.

Bir şey demek için ağzını araladığında beline sarılan kollar yüzünden bir anlık afalladı. Kalbi tekleyecek gibiydi. Sıkı sıkı sarıyordu. Tutuşu sanki azıcık gevşetse, Jimin kaçacakmış gibiydi.

special adviser •jikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin