1. BÖLÜM ''KEHRİBAR''

9.4K 631 406
                                    

Selam bebekler! 1. Bölümü bıraktım, kaçıyorum.
2. Bölümü yayımlarken bölümlerin düzenli geleceği tarihi de duyuracağım.

Serpilemeyen Tohumlar kitap olduğu için 1000kitap uygulamasında alıntı paylaşabiliyorsunuz. Sizden ricam her bölüm okurken beğendiğiniz alıntıyı, 1000kitapta paylaşmanız. 🥰

Çokça sevgiler🫶🏼🌱⛓️

Çokça sevgiler🫶🏼🌱⛓️

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Zihin sustu. Kalp yorgundu ve bu sonsuz bir döngüyle yoğruldu. Acı kalpteki bir tohumdu, filizlendikçe doğruldu ve geçmişin kökleri sonumun başlangıcı oldu.

Bilinmezlik treni beni aldığında, gözlerim kana susamış ve arsız bir psikopatlık barındıran kehribar rengi gözlerin, aydınlığın içine gizlediği karanlığına şahitlik etti. Sisler içinde beliren bir bilinmezlik vardı, aydınlığı yalnızca kendine saklamıştı. Dudaklarımdan başlayıp gözlerimin üzerine örtülen karanlık beni aldı, o an kalbim yerinden çıkacaktı. Fakat orada kaldı. Yalnızlığın kol gezdiği yerde, ellerim sıkıca bağlandı. Zihnim, tonlarca ağırlıkta tuğlaları tek tek ördü, eğer zırhım gerçekten sağlamsa delilik içeri sızamayacaktı. Bilincim kaybolmadan hemen önce aldığım burnumu sızlatan kokunun yanı sıra bir diğer keskin koku ise eldivenlerin derisiydi. Bu, tuğlalar örerek zırh inşa ettiğim zihnime bir namlunun ucundan çıkmış kurşunun isabet ettiği ve oluşturduğu derin yara şeklinde yerleşirken o yaranın da bir zift gibi kalıcı olacağı belliydi.

Zihnim hala bulanıktı, algım ise yok denebilecek kadar yerinde sayılırdı. Yutkunduğumda en son damağımda izi kalan korkunun tadını tekrar aldım ve kalbim kilometrelerce koşmuş gibi hızlı atmaya başladı. Gözlerimi yavaşça aralarken zihnim gibi görüş alanımda bulanıktı, dudaklarımın ve burnumun üzerine örtülen eller zihnimde bir şimşek misali belirdiğinde başımın sol tarafına şiddetli bir ağrı girdi. Hatırladığım en son şey, deri eldivenler ve kehribar rengi gözlerdi. Sol kolumda baş gösteren bir yanma hissettiğimde bakışlarımı koluma indirdim, ama her şey çok silinikti. Sağ elimi kaldırmak istedim, ama bunu yapmamı engelleyen ve bileğime paslı bir soğukluk bırakan pranga olduğunu fark ettiğimde anladım, ben hapsolmuştum.

Bedenime yayılan endişe hissi çok şiddetliydi, içine düştüğüm ve düştüğüm yerden çıkamayacağıma dair düşünceler zihnimi işgal ettiğinde bacaklarımı hareket ettirmeye çalıştım. Zeminin laminant olduğunu, ayağıma vurulan demirin zemine çarptığında çıkardığı sesten anlamıştım. Damağımdaki korku, damarlarımda gezmeye başlamıştı. Bulunduğum oda soğuk muydu bilmiyordum ama en son yüzüme düşen yağmur damlalarını anımsadım, üşüdüğümü ve soğuktan kızaran dudaklarımın titrediğini. Şimdi ise bedenim ne üşüyor ne de terliyordu, tamamen hissizdim. Belki kapıldığım endişe hissinden kaynaklı olabilirdi ya da şok geçiriyordum. Şiddetli bir baş dönmem vardı, damağım kupkuruydu, susuzluktan kurumuş dudaklarımı dilimle hafifçe nemlendirdim.

Her şey sessizdi, fakat bu sessizlik bulunduğum konuma rağmen kendimi güvende hissettirmişti. Beni kaçıran adamla yüz yüze kalabilirdim, belki de karşı karşıyaydım ama bunu göremiyordum çünkü oda kapkaranlıktı. Karanlığa karışan sessizliğin, arafı var ettiğini düşünmeye başladım. Boşluk ve yokluk tekti, karanlık ve sessizlik ise, birdi.

Serpilemeyen TohumlarWhere stories live. Discover now