"Doğa," dedim içinde hüzün barındıran bir tonda. "Beni affedebilecek misin ?" Ben bir şey yapmamıştım aslında. Sonuçta dudaklarıma pis dudaklarını değdiren Haktan idi. Ortamda Doğa varken, en tatlı kızı seçen yine gerizekalı, aptal Haktan idi.

"Sen bir şey yapmadın Gece. Tamam şaşırmış ve kıskanmış olabilirim ama eski sevgili olduğunuzu söylemiştin. Bunu bildiğim için her şeye hazırlıklı olmam gerekiyordu. Belki de böylesi daha iyidir. Bu arada kusura bakma kuzenim biraz içine kapanıktır."

"Sorun değil,"diye yalan söyledim. "Şimdi sarılabilir miyiz ? Ayrıca bir taksiye binsek iyi olacak. Okula geç kaldık zaten." dedim ve bana doğru gelen Doğa'ya kollarımı açtım.

"Endişelenme. Bugün ders yokmuş. Daha doğrusu tek ders işleyecekmişiz."

"Neden ki ?" diye sordum. Merak etmiştim.

"Sanırım tarihi yerler gezecekmişiz. Eski mimariyi daha yakından görmek için."dedi ve önüne düşen saçı kulağının arkasına kıvırdı. Turuncu saçları ve iri gözleri onu o kadar masum gösteriyordu ki, bir cinayet suçundan içeri atılmaya şüphe edilirdi.

Önümüzde duran taksiye bindikten sonra üniversitenin yerini tarif edip sessizliğe gömüldük.

Okulun önüne geldiğimizde taksiciye parayı uzatacakken araya Doğa girdi.

"Gece ben vereyim." deyince itiraz etmedim. Şuan kavga edemezdik.

Taksiden inmiş, fakülteye doğru yürürken bizi gideceğimiz yerlere götüreceğini tahmin ettiğim büyük otobüsler yanımızdan geçiyordu.

Sınıfa girmeden önce lavaboya gitmem gerektiğini söyleyerek Doğa'dan ayrıldım. Aynada kendime bakarken güzel olmadığımı fark ettim. Kutay beni nasıl güzel buluyordu anlamıyordum. Etrafta Allah'ın gökyüzünden bir parça koparıp şanslı insanların gözüne koyduğu kanıtı kızlar varken, toprağa benzeyen beni mi seçmişti Kutay ? Hangi insan sakinleşmek ya da Dünyanın güzelliğini fark etmek için toprağa bakardı ki ? Herkes başını havaya dikmek ile meşguldü. Yağmur gökyüzünden gelirdi mesela. Dünyanın bir ihtiyacı yağmur. Lavabodan çıkacağım sırada mesaj sesiyle birlikte aralamakta olduğum kapıyı kapattım ve lavaboda kaldım.

"Aynaya bakmana gerek var mı acaba ?"

"Evet, var. Kendin bakmaya ihtiyaç duymuyorsun diye, güzelliği olmayanlar 'güzelliğim vardır belki' diye bakmaz sanma." Sanırım istemsiz olarak biraz sert çıkmıştım.

"Kendini dışarıdan görebilseydin eğer, böyle demezdin. Sen kendini çirkin buluyorsan bu dünyada herkes çirkindir, tıpkı sen kendini güzel bulduğunda herkesin güzelleştiği gibi. Sen güzellerin en başısın ve sen kendini çirkin bulursan, diğerleride çirkin bulur. Ve bu hem sana hem de diğerlerine büyük haksızlık olur. Şimdi aynaya yeniden bak ve güzelliğine kendi gözünden bir ışık tut. Görmen daha kolayolur."

Romantiklik sanırım Kutay'ın kanında vardı. Yoksa bir erkek bu kadar romantik olmak için, bu kadar güzel cümleler kurabilmek için ya edebiyat bölümü okumalıydı, ya da ailesinde usta bir yazar olmalıydı. Bizim hikayemiz fantastik bir hikâye olsaydı, Kutay'ın eski bir yazar olduğunu ve 19-20. yüzyıllardan günümüze kılık değiştirerek geldiğini düşünebilirdim. Ama bende, Kutay'da, o simsiyah kapşonda gerçekti. Ona dokunmuştum. Sarılmıştım Kutay'a. Benim bakır görevi üstlenen gözlerimin yanında onunkilerin elmas olduğu gözlerine bakmıştım. Ama içimde bir yerlerde bir ses beni hep yanıltıyordu. Kutay'a aşık değildim. Bunun oldukça farkındaydım. Ama onda beni kendine çeken bir şey vardı. Kapşonu, sözleri ya da gözleri.. Bilemiyorum. Sınıfa geri döndüğümde Doğa yerinde yoktu. Kafasını sıraya gömmüş olan Batuhan'ın yanına gidip Doğa'nın nerede olduğunu soracağım sırada, Batuhan benden önce davrandı ve kafasını sanki ağır bir mermermiş gibi zorlanarak kaldırdı. Yüzünde bir gariplik vardı. Gözleri şişmişti ve bitkin görünüyordu. Belli ki gece uyumamıştı. Peki sebebi neydi ?

Blackened|SimsiyahWhere stories live. Discover now