"İyileşti ya..." dedi şükredercesine "gerisi hallolur, merak etme sen."

Öyleydi evet. Yaşıyordu sonuçta, ölmemişti.

Sessizliğin hüküm sürdüğü uzunca bir sürenin ardından oturduğu koltuktan kalkıp yanıma oturdu. Elini sırtıma doğru uzattı. Vazgeçti sonra. Dirseklerini dizlerine dayadı yine, ellerini alnına yerleştirdi "Sen nasılsın? O şerefsiz odana..." Başını iki yana salladı, sinir yüklü bir nefes verdi.

"İyiyim" dedim durgun sesimle "korktum tabii ama geçti."

Omzunun üzerinden gözlerime baktı. Harabeye dönmüştü gözleri, içim ezildi. Pişmanlık mıydı hissettiği, vicdan azabı mı yoksa başka bir şey mi? Zordu öğrenmek, konuşmazdı biliyordum. Biz hep susardık. Eskiden.

Ben susmuyordum artık. Susmayacaktım. "Eve gelmek istedim, onun için aramıştım seni. Yalnız kalmak istemiyordum."

Bakışları yüzümde gezindi. Dudakları gibi gözleri de suskundu. Yapamadıklarının altında eziliyordu.

"Sen gelemeyeceğini söyleyince burada kaldım mecburen. Ceren Edirne'ye gitti, annesinin yanına. Tek başıma eve gitmeyi de göze alamadım. Şimdi sen döndüğüne göre..." hakkım olmayanı talep ediyormuşum gibi sessizce mırıldandım "gelebilir miyim?"

Ellerini başına yerleştirdi, parmakuçlarını sertçe saç diplerinde gezdirdi.

"Her şeyin farkımdayım abi. Kadir Saranlı'nın ne kadar tehlikeli bir adam olduğunun, yapabileceklerinin, yaptıklarının. Beni korumak için Fırat'ın yanında kalmamı istiyorsun biliyorum ama çözüm bu değil. Ben Fırat'ın yanındayken başıma gelmeyen kalmadı. Bundan sonra da ne olacaksa olsun umurumda değil. Fırat'a mecbur olmak istemiyorum artık ben."

"Kadir piçi beni seninle tehdit ediyor" dedi çaresizlik dolu bir tınıda "ve ben seni koruyabilir miyim gerçekten bilmiyorum Eylem."

Abimin beni korumak için yaptıkları canımı yakıyordu. "Sadece yanımda ol yeter abi. Ben korunmak falan istemiyorum. Ne olacaksa olsun, bıktım artık bu saçmalıktan."

Ellerini yüzüne kapatıp sessiz bir soluk verdikten sonra gözlerime baktı. "Ben bir ömür senin yanında olurum ama yetmez Eylem. Benim varlığım seni ayakta tutmaya yetmez, yetmiyor. Ben seni çok sevdim ama hiçbir zaman iyi bir abi olamadım sana. Yanında olamadım, arkanda duramadım. Şimdi sana gel desem..." gözleri doldu, sesi titredi. Başını öne eğdi "sana bu kötülüğü yapamam Eylem, bile bile ateşe atamam seni."

"Ben yokum diyorsun yani; başının çaresine bak!"

Ne kadar istesem de içimdeki kırgınlığı bastıramıyordum, sesimden taşıyordu.

Aldığı derin nefesin ardından omuzları dikleşti, kan kırmızısına dönen gözleri yüzümde gezindi. "Ben senin için duruyorum Eylem, kendimi durduruyorum. Şimdiye kadar o piçi öldürmediysem eğer tek nedeni sensin; sen bir katilin kardeşi olma diye, sen daha fazla üzülme diye, yetişemesem de, yetemesem de telefonun ucunda bir abin olsun diye. Ben kendimden çoktan vazgeçtim; ölürüm öldürürüm, kanım akmaz. Yaşıyorsam da, elime o silahı almıyorsam da sebebi sensin. Benim tek derdim sensin."

Herkes haklıydı. Herkes kendini haklı çıkaracak nedenler koyuyordu önüme fakat hiçbir mecburiyet beni tatmin etmeye yetmiyordu.

"Ne istiyor o adam benden?" diye isyan ettim "Neden ben abi? En zayıf halka, en kolay lokma olduğum için mi? Ölürsem eğer hesap soracak, intikam alacak kimsem olmadığı için mi, neden benim üzerime oynuyor? Oktay Çakır senin baban, Fırat'ın amcası ama benim hiçbir şeyim değil. Ben ölsem adamın umuru bile olmaz, Kadir Saranlı bunu bilmiyor mu?"

İSYAN ÇİÇEĞİNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ