Michael Scofield

27 3 3
                                    

Kaçış günü sabahı..
T-Bag, Jacob, Tony Locke ve Michael..
Bu dörtlü ya bugün kaçacaklardı ya da bataklığa saplanıp kalacaklardı.
Genel koğuştaki sayımdan önce saat 18.30 sularında kaçış dörtlüsü ve gardiyan Nick bahçede ana kapıya yakın bir yerde toplandı.
Michael Tony'e bıçağı getirdin mi diye sordu. Tony karnına sakladığı bıçağı gardiyana çaktırmadan gösterdi.
Her şey hazırdı Michael'ın kafasında.
Gardiyana şöyle dedi:
Şimdi bizi gübre deposuna götüreceksin. Bir müddet orada kalacağız.
Bunun nedenini öğrenmek istedi herkes ama vakit dar olduğu için Michael geçiştirdi ve gübre deposuna gittiler.
Michael: Şimdi bana telefonunu ver Nick.
Nick telefonunu çıkardı; şaşkın ve korkmuş bir yüz ifadesiyle Michael'i verdi.
Saat 18.45 olmuştu. 19'da genel sayım vardı. Fakat onlar hala gübre deposundalardı.
Tony: Michael! Neden hala buradayız. Az sonra yokluğumuzu farkedip bizi aramaya başlayacaklar. Lanet olsun bu saçmalık resmen! Çatıya nasıl çıkacağız? Helikopter az sonra gelir.

Michael: Sakin olun ve bana güvenin.
Buradan en güvenli çıkış yolu o değil.

Michael telefondan bir kaç numara tuşladı ve aradı.
-Hey Blue. Saat geldi. 1 kişi hariç gerisini öldürün.
Telefonu kapatmadan önce Tony de adamlarından biriyle konuştu ve nerede buluşacaklarını ona söyledi.

Blue Hawaii ve Tony Locke'ın adamları Sara'nın ve Mike'ın esir tutulduğu depoya baskın yaptılar. Kellerman'ın tüm adamlarını öldürdüler bir adam hariç. Blue Hawaii o adamı Kellerman'ı araması ve söylediklerini söylemesi için tehdit etti.
Adam Kellerman'ı aradı ve şöyle dedi:

Efendim. Depoya baskın yaptılar. Kadını ve çocuğu aldılar. Ben kaçtım.
Geliyorlar efendim.

Cümle yarıda kesildikten sonra telefonu aldı ve kapattı Blue.

Öte yandan saat 19 olmuştu. Michael ve tayfası hala gübre deposundaydılar. Bir iki dakika sonra sirenler çalmaya başladı. Depodakileri endişe kapladı. Jacob dışarı çıkmaya çalıştı fakat Michael onu engelledi.

Tüm gardiyanlar etrafta koşuşturuyordu. Işıkları yanıp sönüyor ve köpek sesleri gübre deposuna kadar geliyordu.

O sırada Kellerman hapishanenin müdürünü aradı.
- Müdür bey. Kim olduğumun bir önemi yok. Michael ve diğerleri Helikopterle çatıdan kaçacaklar.

Tam bunu söylediği anda Fox River semalarında bir helikopter belirdi. Sesi her yerden duyuluyordu.

Kellerman Michael tarafından kandırıldığını düşündü ve onu ispiyonladı. Helikopter pilotunu aradı. Ona geri dönmesini söyledi.
Artık Michael ve tayfasının yalnız başına olduğunu ve orada çürüyeceklerini düşünüyordu.

Helikopterle kaçacaklarını öğrenen müdür tüm gardiyanların çatılara çıkmasını emretti. Bahçedeki gardiyanlar dahil hepsi çatılara çıkmak için tüm binalara akın ettiler ana kapıdaki 2 gardiyan hariç.

Gübre deposunda endişe sürüyordu. Michael dışarıyı kolaçan etti. Etrafta hiç gardiyan yoktu.
Michael:
- Tony. Şimdi o bıçakla gardiyanı rehin al. Ön kapıda iki gardiyan var. Gardiyanın canını tehlikeye atmamak için çıkmamıza izin verecekler.

Depodan yavaş adımlarla çıktılar.
Ön kapıya yaklaşırken Michael kapıdaki gardiyanlara bağırdı:
-Şimdi sakin olmanızı istiyorum. Yoksa Nick zarar görür. Silahlarınızı ve telsizlerinizi yere koyun ve uzaklaşın.

Gardiyanlar Michael'ın dediklerini yaptılar. T-Bag silahları ve telsizleri yerden topladı. Michael T-Bag'e gardiyanları bayıltmasını söyledi.

Kimseler görmeden dört mahkum ve bir gardiyan Fox River kapısından sessiz sedasız çıktı.
Sonrasında Nick'i de bayılttılar ve diğer gardiyanlar yanına koydular.

English ve Fitz bulvarları kavşağında Michael ile Tony arasında şu konuşma geçti.
Michael: Polislerin gelmesine çok az kaldı. T-Bag ve ben Fitz bulvarından gideceğiz. Sen ve Jacob English bulvarından gidin. Orada bir araba var. Kaçmanızda işe yarayacaktır. İki gruba ayrılmamız yakalanma ihtimalimizi azaltır. Bu arada Nick'in ailesini serbest bırak.
Tony adamını aradı ve Nick'in ailesi özgür oldu.
Jacob ise kaçışın böyle devam etmesine itiraz etse de Tony'nin gazabından korktuğu için bunu kabul etti. Sonrasında bir şekilde Tony'den kurtulup yoluna gideceğini düşünüyordu.

Michael ve T-Bag Fitz bulvarına, Tony ile Jacob English bulvarına doğru koşmaya başladılar.

T-Bag: Onları bekleyen bir araba varken neden biz yaya halinde ilerliyoruz?
Bu soru üstüne Michael T-Bag'e 50 metre ötedeki çalılıkların arkasına gizlenmiş arabayı gösterdi. O arabayı Blue Hawaii Michael'ın talimatıyla oraya yerleştirmişti.
T-Bag'in yüzünde ufak bir gülümseme oluştu ve Michael'a benden zeki olmana inanmaya başladım diye bağırdı.
Hızla arabaya bindiler.

Öte yandan Jacob ve Tony de English bulvarındaki arabayı aramakla meşguldüler. O araba English bulvarının bitişindeydi. O yüzden aramaları uzun sürmüştü.

Fox River'da ise ortalık epey karışmıştı. Çatılara çıkan gardiyanlar hiçbirşey bulamamışlardı. Üstelik helikopter de gitmişti.
Kaçışın gerçekleştiğini düşünüyorlardı.
Kapı önündeki gardiyanlar ayılmaya başlamışlardı. İlk önce atılan gardiyan hemen telsizin birini buldu ve anons geçti: Tüm gardiyanlar ana kapıya gelsin. Mahkumlar buradan kaçtılar.

Bunu duyan tüm gardiyanlar ana kapıya doğru harekete geçtiler. O sırada polis sirenleri duyulmaya başlandı.
English bulvarındaki polisler yolda Tony ve Jacob'u gördüler. Bu ikili hemen çalıların arasına daldılar. Yarım saatlik bir kovalamanın ardından yakalandılar.

Fox River'a getirildiler. Müdür diğerlerinin yerini sordu. Jacob bunun tuzak olduğunu anladı ve hemen sattı.
-Onlar Fitz bulvarından gittiler.

Gardiyan ve polisler Fitz bulvarını aradılar fakat en ufak bir ize rastlayamadılar.
Michael ve T-Bag çoktan havaalanına gitmişlerdi.

Michael: Sanırım yollarımız burada ayrılıyor. Sen benim için oğlunu feda ettin. Sana olan minnettarlığımı bu şekilde ödemiş olmam imkansız ve David'i geri getirmez. Artık kendi yolunu çiz T-Bag. İyi şanslar.

İmkansız şey gerçekleşti ve birbirlerine sarılıp yollarına gittiler.

Michael havaalanına giriş yaptı. Blue Hawaii, Sara ve Mike onu bekliyordu.
Hepsine sarıldı, özlem giderdi. Fakat hızla ülkeden uzaklaşması gerektiğini biliyordu.

Blue:Sana vereceğim kağıtta istediğin numara yazıyor. Dediğin gibi Panamaya bilet aldım. 3 kişilik. Artık git ve o dalış dükkanını aç.

Michael tekrar sarıldı Blue'ya ve uçağa bindiler.
Mike babasına sarıldı ve şöyle dedi:
-Bizi neden bunca zaman kurtarmadın baba. Çok korktum.

Michael: Geçti oğlum. Birdaha böyle bir şey yaşamayacağız. Panama'ya amcan Linc'in yanına gidiyoruz artık.
Kötü adamlar artık bize ulaşamayacaklar.

Mike çok sevindi ve babasına tekrar sarıldı.
Panama'ya indiklerinde Michael bir telefon görüşmesi yapacaktı. Ankesörlü bir telefon buldu. Havaalanında Blue Hawaii'nin verdiği numarayı aradı. Telefonu açan Kellerman'dı. Michael'ı sesinden tanıdı:
- Neredesin seni lanet olası. Seni öldüreceğim. Önce aileni gözünün önünde öldürüp ardından da seni öldüreceğim.

+ Zeki olsaydın benimle uğraşmaman gerektiğini bilirdin. Ben olsam benimle uğraşmazdım. Çünkü kendimden ben bile korkuyorum.
Adım Michael Scofield. Dünya üzerinde uğraşılacak son insanım..








Prison Break : Fox River'a Dönüş(2)Where stories live. Discover now