Mira arkasına dönüp turşu kavanozlarının dizili olduğu dolaba baktı. ''Senin için yaptığımı nereden çıkardın?''

''Lahana turşusunu benden çok seven başka birini tanıyor musun?'' Sorusundan sonra sesli güldü. ''Demek ben gece gündüz seni ararken sen burada turşu yapıyordun.''

''Aramasaydın.'' derken gözlerini kaçırdı Mira. ''Sen de canının istediğini yapsaydın.''

''Orada dur bakalım! Erken yumuşadım ama üste çıkamazsın. Bir de hiç utanmadan aramasaydın diyorsun. Tuna Bey, benim için keyfine bakıyor diye rapor verseydi burada kahrından ölürdün.''

''Belki... Ama istediğim bu olduğu için sana kızmazdım.''

''Tam tersi olduğunu bildiğin halde nasıl durdun burada peki? Hani şimdi kaçırdığım bir öğünü dert ediyorsun ya, günlerce yemek yemediğim oldu benim. Bir dakika bile uyuyamadığım geceler... Cehenneme dönmüştü hayatım. Bunları bildiğin halde esas sen burada keyfine baktın.''

''Neden geldin o halde? Madem bu kadar kötüyüm neden arayıp buldun beni? Evet, kolay olanı seçtim. Hastanede geçen günleri, ilaçları, Erhan'ın odasındaki seansları, kavgaları, gözyaşlarını, çektiğim acıları hatırladım. Hepsini baştan yaşayacağım sandım. Ve bunları sana da tekrar yaşatacağımdan korktum. İnsan sebep olduğu enkazı toparlayamadan başka bir yıkıma daha sebep olacağını fark edince pek mantıklı kararlar alamıyor. İster beğen ister beğenme, sevdiğin Mira bu!'' Turşuların olduğu dolaba yürüdü. Bir kavanozu açıp Bora'nın önüne koydu. ''Evet, sen seviyorsun diye yaptım. Öyle de duracaklardı orada. Bakıp kendime işkence edecektim. Belki bu biraz olsun soğutur içini. Ye, afiyet olsun!''

Mira tezgâhta yaptığı işe geri dönerken Bora sinirli soluklar alarak baktı ona. İyi kötü bütün huylarıyla, tüm huysuzluklarıyla sevmişti onu. Değiştirmesini istediği bir şey yoktu. Ancak istediğinde çok cesur olabileceğini biliyordu. Bu cesareti göstermeyişine, korkup kaçmasına kızıyordu.

''Ayrıca...'' deyip tekrar döndü Mira. ''...kendini benim yerime koydun mu hiç? Saçımın tek bir teline dahi bir zarar gelmesinden korkarsın. Aynı şeyi senin için düşününce neden kabahatli oluyorum ben?''

''Ben seni terk etmezdim, korumak için yanında olurdum. Hep yaptığım gibi! Sakın beni anlayışsızlıkla suçlamaya kalkma. Korkularını anlıyorum Mira. Yaşadıklarına şahit olduğum için bu korkuları duymakta haklı olduğunu da söyleyebilirim. Ama ben sana dedim ki yanındayım, yine beraber savaşalım. Sen ise kazanacağımıza inanmayıp beni o savaş alanında tek başıma bırakıp gittin.''

''Sana inandım Bora. Güvenemediğim kendimdi. Onlara kalmadan sana ben zarar vereceğim diye korktum.''

''Bunu mu söyleyeceksin hep? Korktum. Bunun arkasına mı sığınacaksın?''

''Doğru olan bu. Sandığın kadar cesur değilim.''

''Öylesin Mira! Neden kendini aksine inandırdın? Bu ısrar niye? Yaptıkların için kendini affettirmeye çalışıyordun ki ben zaten sana kızgın değildim. Neden sonra babanın tek bir lafı bizi bu hale getirdi? Böyle erken pes edişin beni deli ediyor!''

''Defalarca anlattım bunu Bora. Atıf Sayer blöf yapmaz, dediğini yapar. Ve bunun sonunda da en büyük zararı sen görecektin. Bunun olmasına müsaade edemezdim.''

''Ben de defalarca söyledim Mira, bir kere daha söylüyorum. Senin aksine ben, babanın bana yapacaklarından korkmuyorum.''

Bora önündeki kavanoza bakıp elini uzattı. Elini içine daldırıp daldırmamak konusunda tereddüt etti. Mira bunu fark edince bir çatal alıp masaya yaklaştı. Çatalı da kavanozun yanına bıraktı. Masadan uzaklaşmak için yan döndüğünde Bora oturduğu yerden kalkıp masanın üzerine doğru eğildi, dirseğinden tutup onu durdurdu. Kısa bir süre yüzüne baktıktan sonra iyice eğilip öptü. Öpücüğü de kısa tutup kendini geri çekti.

İki AşıkWhere stories live. Discover now