"Anne daha yemek hazır değil mi ya?" Diyerek mutfağa giren Serkan'la birlikte bütün düşüncelerim yok oldu.

Annem, "Sofrayı kuruyoruz ya oğlum." diyerek sürahideki ayranı masaya bıraktı. "Sen de şuradan bardakları indirip babanı çağır."

Serkan bardakları indirdikten sonra babamı çağırmaya gitti. Annem Serkan'ın gitmesinden sonra hemen yanıma yaklaşıp, "Hatice teyzen iki üç güne Rümeysa'ya çeyiz alışverişine gideceğiz, dedi." dediğinde yüzümde tek bir mimik bile oynamadı desem yalan olurdu. Aksine acılı bir tebessüm var oldu yüzümde. "Bizi de çağırıyor. Ben daha kesin bir şey söylemedim. Bak eğer gitmek istemiyorsan ben bir bahane bulurum." dedi ve saçlarımı şefkatle okşadı.

O an ne hissedeceğimi bilemedim.

Mutfak kapısından görünen babamı görünce "Sonra konuşuruz anne, babam geldi." dedim ve babamla da ufak bir sohbet ettikten sonra odama çıktım.

Başımın ağrımasına rağmen testimin başına oturup birkaç test çözdüm ve kitabımı alıp okumaya başladım amacım kafa dağıtmaktı ama bir türlü bu isteğimi gerçekleştiremedim. Kitabı okuyordum ama ne okuduğumu ben de bilmiyordum. Bomboş gözlerle okuduğum bir sayfadan sonra kitabı da kapatarak masanın üzerine koydum ve balkona çıktım.

Kollarımı bolkonun demirlerine dayayarak karanlık havaya baktım ve derin bir nefes çektim içime. Sonra başımı yere eğerek küçükken koşturduğum sokaklara baktım. Gözlerime karşı evdeki yaşlı erik ağacı takıldı. Mahallenin bütün çocuklarıyla birlikte yaz geldiği zaman o erik ağacına saldırırdık resmen. Önceden karşı evde yani şimdi Yavuz abilerin oturduğu evde yaşlı bir çift oturuyordu ama sonra yaşlılıktan dolayı hastalandıkları için çocukları onlara daha rahat bakabilmek için yanlarına almışlar ve evi de satılığa çıkarmışlardı. Arada o yaşlı çifti çok özlediğimi hissederdim. Özlenmeyecek gibi bir çift değildi zaten. Normalde herkes küçük çocukların ağaçlarına dadanmasından dolayı şikayet ederlerdi ama onlar öyle değildi aksine çocukları çok severlerdi ve hiç kızmazlardı. Biz de onları çok severdik. Her sabah mutlaka ekmeklerini alır ve gazetelerini getirirdik. Üstelik bize her gün masal anlatırlardı. Bu onları sevmemiz için ekstra bir sebepti.

Eski anıların gözlerimin önüne gelmesiyle derin bir çektim ve o an mahalleyi bir araba sesi doldurdu. Arabanın kimin arabası olduğunu bildiğim için tekrar odama girmek istedim ama yine de merakıma yenik düştüm ve bekledim. Önce sürücü koltuğunun yanındaki kapı açıldı ve tahmin ettiğim gibi içerisinden Rümeysa çıktı. Onun ardından diğer kapı da açıldı ve oradan da Sinan çıktı. Ikisi de karşı karşıya durdukları an birbirlerine gülümsediler. Rümeysa, Sinan'a doğru bir adım attı ve sağ yanağına bir öpücük bırakıp geri çekildi. Sinan'ın yüzündeki gülümseme daha çok büyürken benim yüzümde mimik bile oynamadı.

ALTINDAĞ MAHALLESİUnde poveștirile trăiesc. Descoperă acum