13: Dört Sade Yüzük

Start from the beginning
                                    

Başını itip yana düşürdüğümde kalktı ve tekrar başını karnıma yasladı. Ben de ellerimi tekrar kafasına yerleştirip ittiğimde bu sefer karşı çıkıp başını sabit tutmaya çalıştı.

"Kalk lan üstümden!" diye hafifçe bağırdığımda "Kaldırsana, hadi." diyerek bana meydan okuduğunu görünce kulağını çektim. Kulak kepçesinin üst kısmını sıkıyor ve rahatsız olması adına biraz da büküyordum. Ellerini beni uzaklaştırmak adına savurduğunda ben de bir kahkaha bıraktım ve alnını tekrar itip onu yere düşürdüm.

"Bu böyle olmaz artık! Kardeşliğimiz burada bitti. Bir daha yaklaşma bana." diyerek doğrulan Gabriel'e göz devirdim. Çocukken ne zaman onunla zıtlaşsam her seferinde Martha'nın kendi annesi olduğunu ve benim artık onun kardeşi olmadığımı söylerdi. Ben de sinirlenip onu döver ve ağlatırdım. Bu nedenle Martha'dan yediğim dayakları hiç unutmuyordum. Çocukken ben yeterince yaramaz değilmişim gibi bir de Gabriel'in derdini çeken Martha bazen delirmeye çok yaklaşıyordu.

"Asıl sen yaklaşma bana. Kalmadı kardeşlik falan." dedim ve yattığım yerden doğruldum. Yüzüme ciddi olup olmadığımı anlamak adına dikkatle bakarken kendimi zorlayarak ifadesiz bir surat takınmaya çalıştım. Gabriel... Bana hemen inanıyordu.

"Yalan?" diyerek soru sorar tarzda tek kaşını kaldırdığında başımı olumsuz anlamda salladım. O sürekli, "kardeşliğimiz bitti, konuşmayalım." dese dahi bir saat içinde konuşmaya başlar ve yine birbirimize takılırdık. Ancak ben söylediğimde işler pek de öyle gitmiyordu.

"Gerçekten. Yaklaşma artık." dediğimde inanamıyor gibi güldü ve, "Yalan de." diyerek işaret parmağıyla omzumu dürttü.

"Demiyorum." diye ben de inatlaştığımda omzumdan itip beni sırtüstü yere düşürürken bacağını atıp karnımın üzerine oturdu.

"Yalan de lan." diyerek omuzlarımı yere bastırdığına kollarına tokat atmaya çalışıyor ve bacaklarımı sallayarak onu düşürmeye çalışıyordum.

"Yalan de, bırakayım abiciğim." dediğinde gücümü kullanarak bu sefer onu ben yere indirdim ve karnına oturup ben de omuzlarına bastırdım.

"Derim ama bir şartla." dedim ve yarım ağız gülümsememle yüzüne yaklaştım.

"Benim üç dileğimi yerine getireceksin, abiciğim."

"Yürü git lan, ne yapacağım ben senin dileğini. Başıma Alaaddin oldun şimdi de." dediğinde gülmemi bastırmaya çalışarak kafamı eğdim. Kendimi kasmaya çalıştığım için karnım ağrımaya başlamıştı ve Gabriel altımda tepindikçe yorulduğumu hissediyordum.

"Ben Alaaddin'sem sen de benim cinim olacaksın. Yoksa bana bir daha yaklaşma. Saraya gidince seni unuturum ben, istiyorsan yapma istediklerimi." dediğimde altımda tepinmeyi bıraktı.

Açıkçası böyle basit bir konu için uzatmaya gerek yoktu ancak Gabriel'in benden başka kimsesi yoktu. Ne kadar kavga edersek edelim, ne kadar birbirimize zarar verirsek verelim o benim kardeşimdi. Öz kardeşim değildi belki, Martha'nın oğluydu. Ama biliyordum, ikimizin birbirimize yaslanmaktan başka çaremizin olmadığı çok zamanlar olmuştu.

Zamanında, Gabriel'le konuşmayı kestiğim ve içime kapandığım dönemde sokakta dövülmüştüm. Acıdan bayılmak üzereyken bulmuştu beni. Ondan sonra da ona küsmemi yasaklamıştı. Onun için unutamayacağı, kötü bir anı olarak zihnine kazınmıştı kardeşinin ölüme böyle yakın olması. Bu yüzden şu an olayı ciddiye alıyor ve yine aynı şeylerin yaşanmasından korkuyor gibiydi.

"Tamam, kabul. Söyle üç dileğini." dediğinde onu serbest bıraktım ve yanına uzandım.

"Birincisi, Leonardo hakkında konuşmak yok." dediğimde ağzından bir "hah!" sesi çıkardı ve olumlu anlamda başını salladı.

Leonardo | taekook Where stories live. Discover now