-4-

90 3 8
                                    

Gözlerimi açtım etraf karanlıktı. Sabah olup olmadığını bile bilmiyordum. Birden kamyonun kapağı açıldı. Etraf öyle ışımıştı ki gözlerimi kapattım. Kör olmuş gibi hissediyordum. Kapıyı açanın bizi görmesi imkansızdı yüklerin en arkasına geçmiştik. Ama yüklerin hepsi boşaltılmadan ve Faruk amca bizi görmeden buradan çıkmamız gerekiyordu. Gözlerimi kamyonun içinde gezdirdim. Fırat neredeydi ? Of beni burada bırakıp gitmiş olamazdı değil mi ? Hem nasıl çıkmış olabilirdi ki buradan! Gözlerimle göremesemde bir umut adını sayıkladım. "Fırat?!" O sırada bir kutunun hışırtısını duydum. Merakla etrafa bakan gözlerle kamyonun içini tararken korkuyla yerime sindim. Birkaç tıkırtı daha duyduğum da şimdiye kadar izlediğim bütün korku filmleri devreye girmişti. Ve iki dakikada yüzlerce korku senaryosu yazmıştım. Allahım sana geliyorum. Kutu hareket etmeye başlayınca sanki yaslandığım kutuyla bütünleşinceye kadar içeri gömüldüm. Birden kutunun kapağı açılınca gözlerimi sımsıkı kapattım. Kutudan bir şey fırlayınca kısa ve tiz bir çığlık attım. Ama çok ses çıkmadan ağzımı bir el tıkadı. Ve dışarı sadece bir tını çıktı. Gözlerimi refleks olarak kocaman açtığımda karşımda bana bakan o gözleri farkettim. Az sonra resmin tamamını gördüğümde ise derin bir nefes almıştım. Fırat "Şşş bizi yakalatacaksın güzellik!" Dedi elini ağzımdan yavaşça çekerken. Güzellik mi dedi bu? Tam ağzını açıp bir şey diyecektim ki karşımdaki manzarayı görünce gülmeden edemedim. Fırat'ın her tarafı pamuk olmuştu. Ve özellikle saçlarında kalan pamuklar onu bonus reklamından fırlamış gibi gösteriyordu. Bana soran gözlerle bakınca elimle saçlarını karıştırarak onu pamuklardan kurtardım. Ama o hala hiç bir şey anlamamış gibi mel mel bakmaya devam edince "Pamuk canım pamuk, her yerin pamuk olmuş." dedim yerdeki pamukları göstererek. Yere bakarak eli ile saçlarını karıştırdı ve başını kaşırken yüzünde hafif bir gülümseme oluştu. O kadar tatlı görünüyor ki. Ne diyorum ben ya! Bir dakika bizim acele etmemiz gerekmiyor muydu? Ayrıca benim daha Fırat'a soracak bir sürü sorum vardı. Birincisi o kutuda ne arıyordu? İkincisi biz buradan nasıl inecek ve inince ne halt yiyecektik acaba? Bu soruları kendisine yöneltmek için ona döndüğümde ellerini kaldırmış kamyonun bagaj kapısına doğru bakıyordu. Başımı döndürdüğümde karşımda yaklaşık 1.80 boyunda esmer eh işte birazcık karizmatik sayılabilecek ve polis üniformasından anlaşılacağı gibi genç bir polis duruyor ve bize bakıyordu. Ne! POLİS mi dedim ben?! Bir an refleks ellerimi kaldırıp ben bir şey yapmadım beni tutuklamayın. Evde çocuğum bekler diye yalvarmaya başlayacaktım ki kendimi tuttum ve öylece adama bakakaldım. Bu yakışıklı adama rezil olmaktansa susmak daha cazip gelmişti. O da zaten arkasına dönüp bizi bulduğunu amirine haber verdikten sonra kemerinden bir çift kelepçe çıkardı. Ve bize doğru sallayarak "Yolculuk buraya kadar kaçaklar" dedi şaka yapmadığını belli eden bir gülümsemeyle. "Bir dakika" dedi Fırat sadece benim duyabilceğim bir sesle. "Arabanın sahibi neydi adı Faruk muydu ya o dışarıdaysa. Bizi görünce seni tanır değil mi?" Bende ampul biraz geç yansa da Fırat'a cevap verdim. "Tanımaz tabi ki de tanır. Of ya ben de ki şansa yaa! Allahım neden hep aksilikler beni bulur neden?". Bu sırada polis çoktan yanımıza gelmiş ve benim ellerimi kelepçelemekle meşguldü. "Bir dakika celallenme hemen. Bizi tutukluyorlarsa onu da tutuklamışlardır. Yani onun gözü bizi görmez şimdi. Sonrasını da düşünürüz dedi. Gerçi ondan daha kötü bir bela başımızda ondan nasıl kurtulucaz hiçbir fikrim yok ama" diye fısıldadı polis onu kelepçelerken. "Aranızda fısıldaşmayı kesin de nereye gidiyordunuz neyin peşindesiniz ona cevap verin" dedi polis. Kıvrak bir hareketle bizi yerden kaldırıp kamyonun dışına sürüklerken. Tam savunmaya geçecektim ki Fırat sus der gibi bakış attı sonrada kamyondan inerken "Ben halledicem sen sus ve benim dediklerimi yap yeter" dedi sadece benim duyabileceğim bir sesle. Polis bizi arabaya bindirdi. Ve tutanak tutan adamın yanına gitti. Aralarında ne konuştukları pek anlaşılmasa da dudak hareketlerinden birkaç cümle çıkarabiliyordum. kaçaklardan bahsediyordu. Kim kaçak biz mi? Yani kısmen aslında sayılmaz. Omzuma dokunan elle yerimden sıçradım. "Ay insan bir ses verir yani! sessiz sessiz Allahım! Zaten gerginim!!". Fırat sakince cevap verdi. "Sende biraz sessiz olsan hani! Her neyse bizim buradan kaçmamız lazım", "Tamam onu biliyoruz da nasıl yapmayı düşünüyorsun acaba? Hadi buradan kaçtık kelepçeleri ne yapıcaz? Ya filmlerde nasıl dönüyordu bu işler?" Fırat tam ağzını açmıştı ki polis arabaya binince sadece bir cümle fısıldadı. "Film ile gerçeği ayırt etmek gerek tabi."
~~~~~KARAKOL~~~~~
Komiser sessizce bizi süzerken bende komiserin bakışlarındaki manayı çözmeye çalışıyordum. Sert ama yumuşak, sinirli ama şefkatli bir bakışı vardı ki hem yerinde titretiyor hemde içini rahatlatırcasına sakinleştiriyordu. Sonra masaya elini sertçe vurmasıyla yerimizden sıçramamız bir oldu. "Söyleyin bakalım nereye kaçıyordunuz?" diye aniden sorunca bende "buraya" diye bi çırpıda söyliyiverdim. "He yani kaçak olduğunuzu kabul ediyorsunuz?!" Fırat "Hayır!" derken bende aynı anda "Evet!" diyince adamın kafası iyice kızıştıdı tabi. "Evet mi Hayır mı?!!!" Ben her şeyi düzeltmek ümidi ile sözü aldım. "Yani aslında hayır ama aynı zamanda evet. Yani Istanbul'a kaçtık ama öyle kaçmadık. Aslında.." Komiser sesini daha da sertleştirerek "Kısa kes evladım!" dedi. Son bir kez Fırat'ın gözlerine bakarak bütün her şeyi anlatmaya başladım. "Şimdi komiserim aslında şöyle oldu. Ben yaklaşık 3-4 ay önce bir şarkı yarışmasına katıldım.." Komiser dikkatli bir şekilde beni dinlerken Fırat da ne olacağını bilmeden beni dinliyordu. "..İşte ben 2. olduğumu babamlara yani üvey babam ve anneme söyleyemedim. Ama annem öğrenmiş..." Komiserin bıkkınlık bakışların aldırmadan heyecanlı bir şekilde hikâyemi anlatmaya devam ettim. "... Sonrada işte ben evden çıkınca bu hırsız ( Fırat'ın ayağıma sertçe vurması ile lafımı çevirdim.) bu bizim oradaki hırsızlar sokağında Fırat ile tanıştım. Meğerse o da aynı yarışmaya katılmış.Ve derece almış. Ama gidecek parası yok..." Fırat da beni başıyla onayladı. "...Işte çok yakın arkadaşım olan Eda'yı aradım. Babası yani Faruk amca her haftasonu istanbula kamyonu ile gittiğini bildiğimden bizi kamyona sokmasını istedim. Faruk amca yola çıkacakken Eda babasını oyladı bizde kamyona bindik. Sonra siz geldiniz işte..." diyerek sözümü bitirdiğimde komiser artık konuşmamdan bıkmış bakışları ile yerinden kalktı. Sonra tekrar bize dönerek, "Bu dedikleriniz doğru bile olsa Faruk bey sizden şikayetçi olabilir bunu biliyorsunuz değil mi?" Fırat ile birbirimize kısa bir bakış atıp gözlerimizi kapıya çevirdik. Kapıdan içeri polis eşliğinde giren Faruk amcayı görünce yerimde kalakaldım. Belki kaçmam ya da bir şeyler söylemem gerekiyordu. Çünkü ortamdaki bu sessizlik sanki beni bekliyordu. Ama ne kaçacak bir yerim ne de söyleyeceğim bir çift sözüm vardı. Aslında neden bu kadar korktuğumu da bilmiyordum. Faruk amca en fazla ne yapabilir ki? Kolumdan tutup beni babamın ellerine verir. Babamda beni ömür boyu odama hapseder. Gerçi beni kendisi evden kovdu ama yine yinede beni suçlu ilan edeceğinden eminim. Gerçi bunların şu an bir önemi yoktu. Çünkü beni asıl şaşırtan Faruk amcanın sözleri olmuştu. "Şikayetçi değilim komiser bey, hem çocuklar yanlış bir şey de yapmamışlar. Sadece eğitim için gelmişler. Yaptıkları yanlış da olsa bedelini böyle ödememeliler."
Duyduklarını kavramaya çalışırken içimden ağlamak geldi. Benim babamın yapmadığını yaptı Faruk amca. Eda hep babası ile iyi anlaşırdı. Ama yine de korkardı babasından. Neden korktuğunu söylemezdi. Bende fazla üstelememiştim.
***
Fırat'ın ağzından

Memur bey ilk önce beni yanına çağırıp ifademi aldıktan sonra Selin'i çağırdılar. Bende beklemek üzere kenara doğru geçerken Faruk bey yanına çağırdı. Bi anlam veremeden yanına gittim. O söze başlamadan ben atladım. "Gerçekten çok teşekkür ederiz. Eğer şikayetçi olsaydınız şu an hapisteydik.." "Oğlum dur beni dinle, sen iyi birine benziyosun. Selin'e buralarda iyi bak. Çok güçlü gibi gözükür ama çok kırılgandır. Yakında size bir ev ayarlayacağım zaten o zamana kadar da su parayla idare edin.." dedi bir miktar parayı elime sıkıştırmaya çalışırken. "Teşekkür ederim ama ben bunu kabul edemem. Selin de kabul etmemi istemezdi zaten. Bizi şikayet etmiyerek zaten bize büyük bir iyilik yaptınız. Ama eve falan gerek yok. Biz başımızın çaresine bakabiliriz. Zaten bütün bunları bilerek bu yola çıktık. Selin'i de merak etmeyin. O ben olmasam da başının çaresine bakabilmek biri. Ki ben zaten onun yanında olacağım. " "Peki evladım. Bu kadar kısa zamanda onu bu kadar iyi tanıman ilginç. Ama sana güveniyorum. Bu konuştuklarımızı Selin'e anlatmazsan sevinirim. Kendinize iyi bakın. Istanbul hiçbir şehre benzemez." Dedi ve gözlerden kayboldu. Bu kadar ilgilenmesi yani komşuluk görevinden biraz farklıydı sanki. Gizemli konuşmalar hareketler falan. Selin'e baktım ve henüz dışarı doğru çıktığını gördüm. Ve kafamdaki soru işaretlerini silmeye çalışarak arkasından dışarı yöneldim.
***
İfadelerimizi verip, imzaladıktan sonra kendimi sanki 30 yıl hapis yatmışım gibi hissetmiş olduğumu farkettim. Ve özgürlüğümün tadını çıkarmak için kendimi dışarı attım. Arkamı döndüğümde Fırat'ın bana doğru garip bir tavırla geldiğini gördüm. "Noldu sana? Serbest kaldık niye gülümsemiyosun? Sevinsene! Ay şu gökyüzüne bak. Şu kuşların sesine kurban olayım Hava da çok güzel değil mi? " dedim gözlerim gökyüzünde yerimde daireler çizerken. Fırat'ın gülümsemesi ile hedefime ulaşmış bir eda ile gülümsedikten sonra gözlerimle etrafı taradım. "Faruk amca daha çıkmadı mı? Teşekkür etmem lazım hemen. Valla hiç beklemediğim bir şey yaptı." deyince Fırat ilk önce gözlerini kaçırdı. Arkasından da "O erkenden gitti. Bir yere yetişmesi lazımmış sanırım." dedi. "Ama daha teşekkür etmem ve özür dilemem lazımdı benim.." "Ararsın artık, şimdi ne yapıcaz ona karar verelim. Parklardan park beğen óneiro ... "
Umarım keyifle okumuşsunuzdur...

Hayaller Gerçek OlursaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin