yedinci bölüm

En başından başla
                                    

"küçük bir çocuk gibisin diyecektim ama küçük çocuklar sevdiklerini öptüklerinde utanıp kaçmıyorlar. neden utandın, minik?"

jisung'un verecek bir cevabı yoktu, düşündüğü tek şey ateşinin 45 derece olduğuydu ve kesinlikle abartmıyordu. minho'nun yüzüne bakmaya dayanamadığını hissettiğinde kafasını eğdi ve alnını onun göğsüne yasladı. minho bunu ne kadar tatlı bulsa da jisung'un utançtan alev almış suratını görmek çok daha eğlenceliydi.

minho'nun göğsünün kıkırtısıyla beraber sarsıldığını bizzat hisseden jisung gülümsemesini yüzünden silmek için uğraşmıyordu bile. minho gülüşünü durdurup ensesindeki saçları okşadığında bunun kafasını kaldırması için bir mesaj olduğunu anladı ve hemen ona baktı. minho sarılışını sıkılaştırırken jisung'un ensesindeki elini yanağına sürüklemiş ve onu kafifçe okşarken öbür yanağına uzun bir öpücük bırakmıştı.

o sarılmayı bırakıp yanına geçerken ve belinden hafifçe iteleyip birlikte yürümelerini sağlarken, hatta yurda vardıklarında bile jisung çok sessizdi.

minho ayrılma vakti geldiğinde düşündüğü şeyi seslice söledi: "bir kez daha öpsem kendine gelir misin acaba?"

bunu duymasıyla jisung'un gözleri kocaman açılıp ona dönmüş ve kafasını iki yana sallayıp kaçması bir olmuştu. minho, çocuk fazla uzaklaşmadan önce aklına gelen şeyle seslendi.

"saat 09: 45'te aşağı in."

jisung odasına girmiş hızla atan kalbini tutarken, böylesine masum şeyleri bile ilk kez yaşadığı için bu kadar heyecanlanmış olmasına gülüyordu. minho'nun söylediği şeyiyse ancak algılayabilmişti. şimdi daha da mutluydu. haftalardır düşündüğü stresli onca şeyin aksine o an, sadece akşam neler olacağını düşünüyor olması onu mutlu etmişti.

akşam dışarı çıkmak için izin istediğinde, ki jisung için izin istemesine artık gerek yoktu ama kuralların onun üzerinde hala işliyor olup olmadığını tehit etmesi gerekiyordu, müdüre hanım uzatmadan ona izin verdi. pekala, zaten izin verecekti ama bu kadar kolay olması kalbini kırmış gibiydi. kadın onun yüzüne pek bakmadan odadan gönderdiğinde 10 yıldan fazladır yaşadığı bu yurtta müdüre için dahi bir şey ifade etmediğini anladı. arkasında bırakacağı yatağı, dolabı mı üzülecekti o gidince sadece? bu düşünceyle güldü, onlar üzülemezlerdi.

yurdu bırak, koskoca şehirden gitse onun için bir tek minho üzülecekti. kısa olmasına rağmen koskocaman görünen hayatına baktı, karşı komşusu dışında kimsesi yoktu. yalnızlığı, tamamen yalnızken bile bu kadar net hissetmemişti. ama düşündü, belki de yalnız olması iyi bir şeydi. ardında birini bırakıyor olsa, bu yurttan ayrılmak onun için çok zor olurdu.

düşüncelerinin karanlığa daldığını fark ettiği anda sanki kurtulacakmış gibi kafasını iki yana salladı, ve kurtuldu. sonra hızla üzerini değiştirdi çünkü 10 dakikası kalmıştı ve minho aşağıdaydı. gün boyu hazırlanmak için pek olanağı olmadığından sadece duş almış ve düşler kurmuştu. saatler önce koşarak girdiği binadan şimdi koşarak ayrılıyordu.

koşup minho'nun kollarına atlamasına ramak kala kendini durdurdu. minho da kollarını iki yana açıp jisung'u kucaklamamak için çok çabalamıştı. yine de sarıldılar. ikisi de yıllardır görmedikleri ailelerini karşılar gibi karşıladılar birbirlerini.

jisung minhoya baktığında onun dostoyevski romanlarından fırlamış bir devlet memuru gibi giyinmemesine şükretti. onu bir kere yanlışlıkla takım elbise içinde hayal etmişti ve bu çok komikti. kesinlikle çirkin gözükeceğinden değil, öyle bir şey münkün de değil, ama jisung'un doğum gününde takım elbise giyinse çok komik olurdu.

09:45, minsung ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin