4| Hâlâ Kapanmamış Yaram

1.6K 192 426
                                    

Zhan önünde dağılmış boyaları ve teslim tarihi yarın olan yarım resmini umursamadan eline aldığı derginin sayfalarını kurcalarken karşısındaki tekli koltukları birleştirmiş, uyumaya çalışan gence durmadan dergide yazılanları okuyordu. Yibo kollarını göğsünde birleştirmiş, küçük koltuğa sığmaya çalışırken Zhan gün boyu şövalenin önüne oturmuş bir yandan ödeviyle uğraşırken diğer yandan da Yibo'yu konuşturmaya çalışmıştı. Fakat koltuğa uzanmış olan gencin ağzından birkaç kısa cümle dışında bir şey çıkmamış; gözleri kapalıydı.

O zaman üniversite yıllarının en güzel zamanları olmalıydı. İlkbahardı, vizeler yeni bitmiş; bazı ödevlerin teslim süresi gelip çatmıştı. Fakat Zhan, her zamanki gibi Wang amcanın galerisinin çatı katındaki o odada Yibo'dan önce gelip ondan habersiz odayı dağıtmıştı. Yibo odaya geldiğinde Zhan'a bir şey demeden taslaklarına birkaç karalama yaptıktan sonra ilkbahar güneşine yenik düşüp gözlerini kapatmıştı.

Zhan ise pes etmeden taburesini Yibo'ya yaklaştırıp dergideki alıntıyı yüksek sesle okumaya başladı.

"Praglı bir şair, ailesinden ayrı düşüp Akdeniz'de bir adada mahsur kaldığında yıllarca ailesine dönmenin yollarını çiçeklere; yollara, dağlara ve taşlara şiir yazarak aramış. Prag'a sefer olmayışının acısıyla kavrulurken her akşam limana yaklaşan gemilere el sallar, belki bir umut diyerek eşinin ve çocuğunun yolunu gözlermiş. Esaretin altında içindeki bir umut parçası olmasa kendisini Akdeniz'in tuzlu sularına atar, boğulurmuş. Fakat şair her gece yıldızlı gökyüzüne bakıp kavuşmayı beklemiş.

Bir gün bir forsa, bu biçare şaire onu evine götürebileceğini söylemiş. Adam o kadar mutlu olmuş ki hemen forsanın gösterdiği gemiye binip eve gidene kadar en güzel şiirlerini unutmamak için geminin duvarlarına kazıyıp yüzlerce hatta binlerce kez okumuş. Sevdiğinin gözlerine bakıp okumak isteyişi onu delirtirken Prag'a geldiğinde, yollarını ezbere bildiği evine ulaşıp onu gözyaşlarıyla bekleyen eşini ve çocuğunu gördüğünde geminin her bir köşesine kazıdığı yüzlerce kelimeyi bir anda unutmuş, dili tutulmuş. O kadar konuşmayı, derdini anlatmayı istemiş ki konuşmaya çalışsa da dudaklarından sadece tek bir sözcük dökülebilmiş:

"Benim."

'Sizi çok özleyen benim, kavuşmak isteyen benim, ıstırap dolu geceleri size kavuşmakla geçiren o biçare adam benim. Benim olanlar için ölmek istemeyen benim, benim...'

Konuşabilse çok şey söyleyecek iken tek bir kelime dışında bir sözcük çıkmamış dilinden. Ama eşi onu anında anlamış, Çünkü bazı anları ifade etmek için sözcükler eşlik etmese de olurmuş. Zaten o dakikadan sonra fazla sözcüğe de gerek kalmamış."

Zhan derin bir nefes alıp gözlerinin önüne tuttuğu dergiyi yavaşça indirdi ve karşısında gözlerini kapatmış bir şekilde uzanan Yibo'ya baktı. Camekandan vuran ışık yüzüne renk katarken kaşları hafifçe çatıktı. Çehresi güneşten daha parlak, daha güzeldi. Biçimli burnu nefes alıp verdikçe minik bir aslanın burnunu kırıştırması gibi hareket ederken, ışığın yansımasıyla şeker pembesi dudaklarının üstünde özenle yapılmış dudak çizgileri belirmişti.

"Yibo uyuyor musun?" Zhan derince bir iç çekip yanaklarını şişirdi. Bir çocuk gibi dudakları büzülmüş, gözlerini alınganca Yibo'nun uyuyan yüzünde gezdirmişti.

 "Ne kadar güzel bir hikayeydi oysa. Bunu kaçırmamalıydın." 

Belki o zaman 21 yaşında toy oldukları için Zhan, Praglı şair hikayesini okuyup geçmiş; Yibo ise habersizce uyumuştu. Ancak beş yıl sonra aynı sözcük Zhan'ın dudaklarına fısıldanmasıyla gerçekten de o şair gibi dili tutulmuş; derin bir nefes almaktan korkmuştu. 

Bu Yüzden, | Yizhan Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin