3| Bir Sen Miydin Yoksa Bana İyi Gelen

1.6K 207 363
                                    

Gözlerini açtığında bulanık görüşünü düzeltebilmek için göz kapaklarını birkaç kez kırpıştırıp ciğerlerine iğne gibi batacak bir nefes çekti. Kolları uyuşmuş, ruhu yatağın içinde kendisine ait olduğuna dair şüphe duyduğu bedenini bırakıp gitmişti sanki. Güneş batıyor, gökyüzünü bırakıp gidiyordu.

Vücudunu yana doğru döndürüp dizlerini karnına çekti. Gözlerini açıp üç yıl önce kapısını çarpıp terk ettiği eve yeniden döndüğünde mutluymuş gibi davranmak istemiyordu; Mutlu değildi. Ancak ailesinin gözlerine baktığı her an toyluğunda verdiği kararın pişmanlığını iliklerine kadar hissedeceğini bilmesine rağmen geri dönmüştü.

Ama en çok korktuğu şey asıl eviyle yüzleştiği anın bir şekilde geleceğini bilmesiydi. Yibo, kapısını maviye boyadığı, duvarlarının üstünde menekşe saksıları dizdiği eviydi. Zhan'ın herkesten sakladığı eviydi.

Bunu Yibo bile bilmiyordu.

Üstüne örtülen yorganı elleriyle sıkıp sağ gözünden intihar eden damlaların yavaşça burnundan süzülüp yatağa damlayışlarını dinledi sessizce. Biricik evi nasıl da unutmuştu onu. Artık kendisi orada olmasa da o evin bahçesinde koşuşturan bir çocuk vardı. Yibo'nun bir çocuğu ve düzene koyduğu bir hayatı vardı.

Her ne kadar Zhan evsiz olsa da en azından o ev artık boş değildi.

Buna rahatlayarak yorganı üstünden atıp gözlerini sildi. Ne yaparsa yapsın geçmişti her şey. Annesinin dediği gibi her şey geçip gitmişti.

Ama nedense içinde büyüyen o kor ateş gittikçe etrafını sarıp nefessiz bırakıyordu yorgun kalbini. Nasıl geçer giderdi her şey? Oysa ilk günkü gibi kendisini yakarken, Zhan nasıl ezberinde tuttuğu yüzü silerdi kolayca?

Ama geçmişti. Zhan'ın yüreğinde geçmese de geçmişti.

Kapının hafifçe tıklatılışıyla yanaklarında yeniden yer edinen yaşları silip ağladığının belli olduğunu bilmesine rağmen gülümsemeye çalışarak yüzündeki kırmızılığı yok etmeye çalıştı. Ablası Yanli kafasını yarım açtığı kapıdan uzattı ve karanlıkta öylece duran kardeşine gülümsedi. Karanlıktı lakin Zhan'ın ıslak yanakları salonun ışığı yüzünden parlıyordu. Tıpkı Zhan'ın kendisini bu karanlığa hapsetmesine rağmen sol göğsündeki yangının aşikâr oluşu gibi ablası karanlık olsa bile onun şişen gözlerini görebiliyordu.

"Uyandın mı? Chengle bir şeyler hazırladık. Seni bekliyoruz. Tıpkı eski günlerdeki gibi."

Tıpkı eski günlerdeki gibi.

Ablasının son cümlesi zihninin duvarlarına çarpıp yankı yaparken Zhan o günleri nasıl da delicesine özlediğini hissetti. Burnunun direği sızlıyordu. Ablasıyla gece yarıları mutfaktaki o masada dertleştiği günleri, içilen çayları, asla solmayacaklarını düşündüğü kahkahaları, bitmeyeceğini düşündükleri o mutlu anlar... bitmişti. Zhan'ın gidişiyle bu eve büyük bir sessizlik çökmüştü.

Artık Cheng huysuzluk bile yapmıyordu. Zhan'a öfkelendiği, üstüne atlayıp boğuştuğu gürültülü kardeşi yalnız kalmıştı. Cheng sessizleşmişti. Çünkü o da olgunlaşmış; yaş almıştı.

"Gelmeme gibi bir seçeneğin yok."

Zhan dalgın gözlerini ne zaman yanına geldiğini anlayamadığı ablasına çevirdiğinde Yanli Zhan'a destek olarak kalkmasına yardımcı olup gözleri kısılana kadar gülümsemişti. Zhan, ablasının hâlâ böyle güzel gülümsediğine memnun olup yalancı gülümsemelerinden biriyle cevap verdikten sonra karanlık odasından çıkarılmasına izin verdi.

Babası kendisine çok kırgındı. Bunu çok iyi bilmesine rağmen aşağı indiği anda onu gören adamın, oğlunun yüzüne bakmadan salondan çıkıp gitmesine yine içerlemişti.

Bu Yüzden, | Yizhan Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin