TEHLİKELİ OYUN (PART 3)( KAN GÖLÜ GÜNÜ 1)

399 327 52
                                    

Ve o kaçınılmaz gün. Konteynerde zaman geçmek bilmiyordu.

Sabaha yakın güneşin ilk ışıkları sayesinde sabah olduğunu anlamıştık. Arya uyumuştu ama ben hiç uyuyamadım. Uyuyamazdım zaten. Uyumamalıydım.

O lanet gün çoktan başlamıştı ve o adam birkaç saate burada olurdu. Karşımda uyuyan Arya'yı yavaşça dürttüm. İrkilerek uyanınca sessiz ol der gibi işaret parmağımı dudaklarıma yaklaştırıp elini tuttum. Yaklaşık dört saat sonra, öğleye doğru sesler duymaya başladık. Kalbim delice atarken Arya'ya baktım korkuyla. O da aynı şekilde bana bakıyordu. Bir an sonra sesler gelmeye başladı. Kulağımı yaklaştırıp dışarıyı dinlemeye başladığımda adamın birileriyle konuştuğunu anladım. Bir süre daha dinledikten sonra adamın başkasıyla değil kendiyle konuştuğunu farkettim. Dönüp Arya'ya baktığımda sessizce ve soru sorar gibi bakıyordu. Ona cevap vermeden tekrar dışarıya doğru kulağımı çevirip dinlemeye başladım.

Adam,

"Bu ne mükemmel ne harika bir gün. Güneş bile emanetlerin seni bekliyor koş al der gibi parlıyor." Dedikten sonra bir kahkaha atıp dilini şaklattı. Sonra adım seslerini işittim. Yavaş yavaş konteynere yaklaştı ve sesi iyice yakından duyulmaya başladı. O yanımıza yaklaştıkça kalbim korkudan yerinden çıkarcasına çarpmaya devam ediyordu. Arya'ya dönüp baktığımda bir elini kalbinin üzerine koymuş, diğer eliyle ise ağzını kapatmıştı. O da korkuyla nefes alıp veriyordu. Fısıldayarak;

"Çok sessiz ol. Mümkünse şuan nefes bile almamalıyız." Dedim.

Arya başını onaylar gibi sallayıp kapıyı görmemizi engelleyen eşyalar arasından kapıya doğru baktı. Bir an sonra kapının sesi geldi. Kapıyı en sonuna kadar açtı. Kapıdan bir ses geldi. Adama bizim burada olduğumuzu haber vermek ister gibi çığlık atmıştı sanki. Adam eşyalar arasından aradığı şeyi önce gözleriyle aradı. Daha sonra eliyle bir şeyleri kenara köşeye atarak aradığını bulmaya çalıştı. Adam aradığını bulmaya çalışırken kafama küçük kutu gibi bir şey geldi. Elimle kafamı tutup bağırmamaya çalışıyordum. Attığı kutu fena acıtmıştı ve hâlâ eline geçen şeyleri bir sağa bir sola atıyordu. Sonra yine ve yine. Bir sürü şey atmıştı buraya. Bizde iyice büzülüp kalmış ve attıklarıyla etrafı kapatmaya çalışmıştık. Adam sonunda aradığını bulunca sinirle;

"Her şey tersime işliyor sanki. "

Diyip kapıyı sertçe kapattı. Adam gidince eşyaları kurcalamaya başladım. İlk attığı kutuyu bulunca açıp baktım. Gördüklerimle boğazımdaki yumru yerini aldı ve bir an öyle kaldım. Kutuda annemin taktığı yüzükler ve gümüş bir bileklik vardı. Arya'ya bakınca o da kutuya odaklanmış bakıyordu. İçinden annemin en sevdiği yüzüğünü çıkardım. Annemin bu yüzüğün kime ait olduğunu anlattığı günü anımsadım o an.

Yüzüğün aslında kendisinin olmadığını, annesi ve babası o feci kazada ölünce geriye sadece bu yüzük kaldığını ve o yüzüğe ne kadar çok değer verdiğini anlatmıştı.

Anneannem ve dedem yıllar önce annemi bir tanıdıklarına bırakıp, ölen bir yakınlarının cenazesine gitmek için yola çıkmışlar.  Yolda giderken yanlarından geçen yük dolu tır ,virajı alamayıp üstlerine devrilince ikiside orada vefat etmiş. Bu yüzükte bir şekilde annemin eline geçince annesinden kalan en değerli eşyası olmuş. Hiç parmağından çıkarmaz, gözü gibi bakarmış yüzüğe. Sonrası zaten belli. Şimdi ise annemden bize kalan en değerli eşya olma yolundaydı bu yüzük.

Yüzümde oluşan buruk gülümsemeyle beraber yanağımdan aşağı süzülen gözyaşını silip Arya'ya baktım.

Arya'da yüzüklerden birisini aldı ve taktı. Diğerlerinide elime alıp o daracık yerde hırkamın cebine koymaya çalıştım. En azından şimdi daha güvende hissediyordum. Annem yanımızdaymış gibi güvende hissediyorduk.

Ve o an yine beklemek kalmıştı bize.

Selim'in dediğine göre adam şimdi ilk dediği eve gitmişti. Ve sonra bizim eve gidecekti. Zaman geçmek bilmiyordu ve ben artık dayanamıyordum.

Bekledik,bekledik ,bekledik. Su gibi akan zaman donmuştu sanki. Acıkmaya ve sıkılmaya başlamıştık. Arya cebinden küçük bir bisküvi paketi çıkardı. Ona gururla bakıp bisküviyi aldım. Keşke başka bir şey daha alsaydık diye düşünmeden edememiştim ama bu da yeterliydi. Bisküvileri yedikten sonra kafamı geriye yaslayıp biraz uyumak istedim.

Ne kadar öyle kaldığım hakkında hiç bir fikrim yoktu ama camdan bakmaya çalıştığımda akşam olmuştu neredeyse. Selim ne yapmıştı acaba? Ya ona da zarar verirse diye düşünmekten kendimi alamıyordum. Birkaç dakika sonra ayak sesleri gelmeye başlamıştı. Birisi yine kapıyı açtı. Gelen yine o adamdı ve küfrederek konuşuyordu;

"Ne cehenneme gitmiş olabilirsiniz ki. Sizi elbet bulacağım. Birde benimle mücadele ediyor saf çocuk."

Dedi ve hemen bir küfür daha savurup devam etti.

"Ama durun siz. Göreceksiniz Serhat kimmiş. Neler yapabilirmiş. Sadece bekleyin. Bir daha geleceğim."

Dedi.

Sanki bizim burada olduğumuzu biliyormuş gibi konuşuyordu ve benimle mücadele ediyor demişti. Kim onunla kavga etmişti ki? Üstelik bir daha gidecekti. Serhat kapıyı hırsla kapatıp gitti. Arya'ya dönüp;

"Ya Selim'den bahsediyorsa.."

Diye korkuyla fısıldadım.
Arya;

"Sanmam nereden bulacak ki Selim'i. İlk gittiği evden bahsediyordur yani sanırım ve umarım."

Dese bile o da korkuyordu.

Tekrar kafamı geriye yaslayıp beklemeye başladım. Çok geçmeden sesler gelmeye başladı. Birileri yine davasının peşindeydi. Onlar kimdi bilmiyorum ama konuşmalarını dinledim. Bir adam;

"Sen yüzsüzün tekisin. Haysiyetsizsin. Demek arkamdan herkese bir şeyler söylüyorsun." Diye bağırdı.

Bunu duyunca biraz düşündüm. Ne basitti. Arkamdan konuşmuş. İnsanoğluydu. Neden yapmasın ki. Ayrıca herkes her şeyi der. Senin için doğru olsa bile kimsenin umrunda olmaz o. Karşındaki insan kendi doğrusuna bakar ve herkesi kendi kılıfına sokmaya çalışır. Çok saçma bir nedendi. Bunun için bir cana kıyılmazdı. Kıyılmamalıydı. Az sonra bir silah sesi geldi. Kendi kılıfına uyduramadığı insanı kendi doğrusu olan ölümle cezalandırdı. Sonra da adım sesleri. Dışarıda bir ceset olduğunu bilmek korkutuyordu. Biraz sonra ise tekrar Serhat'ın sesi duyuldu. Önce durup kısa bir kahkaha attı ve bir şeyler söyledi.

"Bir ceset daha. Sana ne oldu? Kim kıydı sana. Kıyamam. Neyse boşver zaten aptal gibi görünüyorsun ölüm senden bir şey götürmemiştir."

Dedi ve bir daha kahkaha atıp konteynere yaklaştı. Kapıyı açarak tekrar bir şey alacaktı. O sırada konuşmaya başladı.

"Bekle bakalım beyefendi. Geliyorum şimdi. Madem kızlar yok. Bu borç bir şekilde kapanmalı."

Diyip tekrar kahkaha attı. Hızla Arya'ya döndüm. Kızlar yok dediğine göre Selim'den bahsediyordu. Nasıl biliyordu ki? Elimle ağzımı kapattım. Adam kapıyı kapatıp gitti. Tam Arya'ya bir şey söyleyecektim fakat adam hâlâ kapının önündeydi. Sonra adım seslerini duydum. Biraz daha bekledim uzaklaşması için. Arya'ya dönüp baktım öylece ve o da donup kalmıştı. Sonra tekrar kapı açıldı ve konuşmaya başladı.

"Bıçağı unuttum. Bir şey almadan adam öldürmeye gidiyorum. Gerçekten bazen fazla aptallaşıyorum." Dedi.

Adam kendine hakaret ederek kapıyı kapattı tekrar. Adım sesleri iyice uzaklaşmıştı artık. Ve adam Selim'in yanına gidiyordu. Şimdi tek isteğim Selim'in kaçmış olması ve bir şekilde o adamdan kurtulmasıydı. Eğer onu da kaybedersek ikimizde yıkılırdık. Tekrar kayıp veremezdik...

                            ○○○

FERYADIM VAR [TAMAMLANDI]Όπου ζουν οι ιστορίες. Ανακάλυψε τώρα