16.BÖLÜM

36K 1.4K 345
                                    

Sofrayı topladıktan sonra mutfağa girdik. Efsun hızlıca hareket ediyordu. Tabii ki de bir an önce Serhat'a yetişmek için. Ona yardım ettim. Telefonum oturma odasında kalmıştı.

Almak için odaya gireceğim zaman Serhat beni fark etmemişti ve biriyle telefonda konuşuyordu.

Merakıma yenik düşüp konuştuklarını dinlemeye başladım.
Bir süre karşı tarafı dinliyordu. Daha sonra konuşmaya başladı. Sert ve ciddi çıkan sesiyle, "Nasıl durmuyor?"

Konuştuğu kişinin sesini duymam imkânsızdı. Serhat, "Tamam, siz onu idare etmeye çalışın ben geliyorum"deyip telefonu kapattı. Odaya hemen girdim. Eğer olduğum yerde kalırsam onu dinlediğimi anlardı. Oyalanmak amacıyla Tv ünitesinin üzerindeki telefonumu aldım.

Bana dönerek, "Benim biraz işim çıktı. Ama iki saate burada olurum," dedikten sonra hızla evden çıktı. Neyin acelesiydi böyle? Kiminle konuştuğunu merak etmiştim. Efsun odaya girdi. Saçını toplayarak, "Ne oldu? Düşünceli gibisin. Hem Serhat nerede?"

"İşi çıkmış ama iki saate burada olurmuş."

Oflayarak koltuğa oturdu. Boş boş oturmayı bırakıp üzerimizi değiştirmek için Odalarımıza gittik. Dış görünüş benim için önemliydi. Fakat insanların güzel olup olmaması değil. Kendilerine ve kıyafetlerine özen gösterip göstermediklerine bakardım.

Çünkü dış görünüşünüz karşınızdaki insanın sizin hakkınızdaki düşüncelerini şekillendirmede önemli bir rolü vardı. Banyoya girip dişlerimi fırçaladım. Güzel bir gülümseme için temiz dişler gerekti.

Çekmecedeki düzleştiriciyi alıp saçlarımı düzleştirdim. Düzleştirdikten sonra saçlarımı açık bıraktım. Sade ama göze hoş görünen bir makyaj yaptıktan sonra kıyafetimi giydim.

Giyeceğim kıyafetimin üzerine hoş kokulu bir parfüm sıktım. Dizimin altına kadar inen kalın askılı siyah tüllü bir elbise giydim.

İlkbahar ayında olduğumuz için fazla soğuk olacağını düşünmüyordum ama yinede ne olur ne olmaz diye üzerime siyah kot ceket giydim. Aynaya baktığımda makyajım ile elbisemin çok ters düştüğünü fark ettim.

Makyajım çok sadeyken, elbisem biraz daha ağır ve iddialıydı. Bu yüzden masaya oturup makyajımı silip tekrar baştan yaptım. Göz kapaklarıma elbise ile uyumlu olsun diye siyah göz farıyla dumanlı bir görüntü kattım.

Rujumu ise koyu kırmızı sürdüm. Aynaya kendimi süzmek için tamamıyla baktığımda şimdi daha uyumlu olmuştu. Kıyafet dolabının ayakkabı bölümünde siyah ince topuklu bir bot giydim.

Aynaya tekrar baktım ve hazırdım. Güzel olduğumu düşünüyordum. İşimi hallettikten sonra Efsun'un odasına girdim. O da işini halletmiş aynada kendini süzüyordu. Düğüne gidiyormuş gibi hazırlanmıştı.

Elbisenin askıları kollarına doğru sarkan, dizinin bir karış üstünde olan tozpembe bir elbise giymişti. Saçını ise açıp hafif dalgalandırmıştı. Sanarsam boyu uzun olduğundan dolayı düz tabanlı, elbisesi ile aynı renkte olan bir babet giymişti. Çok hoş ve tatlı gözüküyordu.

"Merak etme sen çuval giysende Serhat seni yine beğenir," dedim gülümseyerek. Gözleri şaşkınlıkla beni buldu.

"Erva sen makyaj mı yaptın yoksa ben mi yanlış görüyorum?" dedi hayretle bana bakarak. Gözlerimi devirdim.

"Ben makyaj yapamaz mıyım ya?" deyip yatağına oturdum. Gülerek, "Tabii ki yapabilirsin ama sanki birazcık iddialı olmuş gibi. Yani siyah ve kırmızı, bilirsin," deyip kıkırdadı.

Sonra konuşmaya devam etti. "Seni görünce Yağ-" deyip sanki yanlış bir şey söylemiş gibi aniden sustu. Anlamamış bir şekilde baktım.

"Yağ mı?

"Hiç öyle saçmalıyorum işte," dedi gözlerini kaçırarak. O sırada zil çalmıştı. Aşağıya inip kapıyı açtım.

Gülümsemesine aynı şekilde karşılık verdim. Onun da benden pek farkı yoktu. Sanki herkes sinemaya değil de farklı bir yere gidecekmiş gibi hazırlanmıştı buna bende dahil. Ama Serhat ve Efsun daha farklı bir yere gidecekmiş gibiydiler.

"Efsun da merdivenlerden aşağıya inerek yanımıza geldi. Serhat, Efsun'un giydiklerine uzunca baktıktan sonra hiç de kibar olmayacak bir şekilde, "Bu ne biçim elbise?" dedi yüzünü buruşturarak. Aslında onun niyeti elbise değil, Efsun'un açık giyinmesiydi.

"Çok güzel bir elbise ben çok beğendim. Sen beğenmesen de olur," dedi Efsun.

Serhat, üstündeki deri ceketi çıkartıp Efsun'un yanına yaklaştı. Elindeki ceketi sinirle ona uzatıp, "Bunu giymen için yalnızca 1 dakikan var ve o bacaklarını bir daha meydanda görmeyeceğim," dediğinde sinirden üstüne atlamamak için kendimi zor tuttum.

"Onun bedeninin üzerinde söz hakkın yok Serhat. İstediğini giyer. Seni ilgilendirmez!" diye çıkıştım.

Aferin sana kız. Heh şöyle işte.

Serhat ani tepkime karşılık vermeden arabasına bindi hızla. Maalesef biz de onu takip etmek zorunda kalmıştık. Arabaya binince, "Yalnız bir şey söylemem gerek. Bugün bir tanıdığım da bizimle birlikte olacak. Sizin için sorun olmaz değil mi?"

Efsun'la aynı anda başımızı sallayarak,
"Sıkıntı yok," dedim.

Alışveriş merkezinin önüne geldiğimizde arabadan indik. Serhat arabasını kitledikten sonra kapıya doğru yürüdük. Merkezin içine girdiğimizde merak edip Serhat'a, "Senin şu tanıdığın nerede?" dediğimde işaret parmağıyla, girişteki koltuklarda oturan fakat yüzü bize dönük olmayan bir adamı işaret etti.

"İşte orada."

Adamın yüzü görünmüyordu çünkü başka yöne doğru oturuyordu. Hepimiz Serhat'ın isteği üzerine o adamın yanına yaklaştık.

"Biz geldik," dedi Serhat. Adam, eğik olan başını yerden kaldırdı. O an ki şaşkınlıkla onun adı çıktı ağzımdan. Nasıl buraya gelebilmişti? Kaçmış mıydı yoksa?
"Yağız," dediğimde soğuk ve acımasız gözleri beni buldu.

İÇİMDEKİ TUTSAK (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin