10.BÖLÜM

44.3K 1.6K 395
                                    

Kantinde biraz vakit geçirdikten sonra, dersin başlamasına son 10 dakika kala, Efsun'la sınıfa doğru ilerledik. Sınıfa girip, sıramıza oturduk.

Bir süre sonra profesör sınıfa girdi ve ders anlatmaya başladı.

Profesör, anlattıklarını not almamızı istedi. Fakat gerçekten elim çok ağrıyordu. Kalem tuttuğumda daha kötü olacaktı.

Herkes, Profesörün dediklerini not almaya çoktan başlamıştı bile. Efsun'un kulağına eğilip, "Sen not al, ben senden sonra alırım."

Profesör, "Ders anlatırken neden gevezelik yapıyorsun?"

Ah hadi ama! Bu kendini bilmez adamla kavga etmek istemiyordum.

"Kusura bakmayın hocam ama, elim yaralı olduğu için yazı yazamıyorum. Bu yüzden arkadaşıma, dersten sonra ondan notları alacağımı söyledim."

"Evet, hocam Erva bana bunları söylüyordu. Hem sadece birkaç cümle söyledi kulağıma, gevezelik denmiyor buna," dedi Efsun.

"Çabuk ikiniz de dersimden çıkın!" dedi, Profesör.

Efsun'la ikimiz ayağa kalktık. Hiç de çekemeyecektik bu moruğu. Tam gitmeye hazırlanıyorduk ki,."Bana bak hoca! Yaşlı başlı adamsın. Saygımız var sana. Ama senin kimseyi suçsuz yere dersten atmaya hakkın yok!"

Serhat'ın beni savunmasına şaşırmıştım. Ama daha fenası Profesör bu saygısızlığını ona fena ödetecekti.

Profesör, Serhat'a alaycı bir şekilde gözlüklerinin altından bakarak, "Öyle mi? Çok  Kim olarak söylüyorsun bunu?"

Serhat'ın gözlerinden alevler çıkıyordu. Çok sinirlenmişti.

Serhat'ın dedikleri ile şoka uğradım.
"Ben, Serhat Haktanır'ım."

Bir dakika. Yağız'ın soyadı da Haktanır'dı. Yani bunların bir bağı mı var mı, diye geçirdim içimden.

Profesör bunu duyunca, yüzü renkten renge girdi.

Korkmuş gibiydi sanki. Efsun'a dönüp, "Ne oluyor ya? Niye profesör bu kadar korktu?"

"Boşver şimdilik, sonra anlatırım," dedi.

Bu yüzden fazla uzatmadım.

Sonra Serhat, rahat bir şekilde yerine oturdu, "Oturun Erva, hiçbir yere gitmiyorsunuz."

Profesör sesini çıkartamamıştı.

Biz yerimize oturduk. Hoca ise dersi anlatmaya devam etti.

Çaktırmadan telefonu elime aldım. Zaten arka taraflarda oturduğumuz için kimse elimde telefon olduğunu görmezdi. Serhat'a, Çok sağ ol yazıp gönderdim.
Sonra telefonu kapatıp derse odaklandım.

Ders bittikten sonra, Efsunla hızlıca sınıftan çıktık. Çünkü hocanın neden bu kadar Serhat'tan korktuğunu merak etmiştim. Ya da onu azarlamadığını. Efsun'un bir an önce anlatması lazımdı. Bahçeye çıktığımızda, "Bu ne hız?" dedi Efsun.

"Efsun, çabuk bana anlat. Hoca neden bu kadar Serhat'tan korktu? Ve ona neden cevap vermedi?" dedim.

"Tamam, gel bir banka oturalım. Her şeyi anlatacağım."

Bize yakın bir banka doğru ilerleyip oturduk.
"Hadi anlat."

"Tamam, sabret biraz anlatacağım."

Ben merakla onu beklerken, anlatmaya başladı.

"Hiç Haktanır Holdingi duydun mu?"

"Hayır duymadım."

"Kızım nasıl duymazsın? Trabzon'un en zenginlerinin holdingi."

Anlamamış gibi baktım. "Efsun ya! Trabzon'a taşınalı daha 4 yıl oldu. Nereden bileyim ben? Kendi doğup büyüdüğüm şehrin holdinglerini bile bilmiyorum. Hem holdinglerinleri var diye mi bu kadar korktu?"

"Saçmalama, sebep bu değil tabii ki. Serhat bir hacker. Ve istediği gibi insanların telefonuna ulaşabilir. Hâtta, bazı emniyetteki polislerle bile iş birliği yapıyor. Suçluların yerini kolay bulabilmek için. Bunu neredeyse bütün Trabzon biliyor. Tabii insanlar da, telefon bilgilerine ulaşılmasını istemedikleri için, Serhat'a kimse bir şey diyemiyor. Olay bundan ibaret işte."

Tabii ya. Serhat'ta benim telefonuma ulaşmıştı. Girdiğim sitelere bakıp, o merhemi öyle bulmuştu. Şimdi kesinlikle taşlar yerine oturmaya başlamıştı.

"Efsun. Serhat telefonumu hacklemiş."

"Ne? Nasıl oldu bu? Nereden anladın?" dedi şaşkınca ardı arkası kesilmeyen sorular sorarak. Ona anlatmaya başladım. Anlattıktan sonra, "Bundan sonra girdiğin sitelere dikkat et," dedi.

İkimizde ayağa kalktık. Eve gitmek için yürümeye başladık.

Eve geldiğimizde, biraz dinlenelim diye düşünmüştük. Çünkü staja gitmek için daha üç saatim vardı.

Biraz yemek atıştırdık. sohbet ederken birden aklıma gelen düşünceyle merak içinde,"Yağız Haktanır, Serhat'ın neyi oluyor?"

"Sen Yağız'ı nereden tanıyorsun?"

"Önce ben sordum. Yağız, Serhat'ın neyi oluyor?"

"Ağabeyi."

Bir sürpriz daha yaşamıştım. Nasıl ya? Şimdi Yağız ile Serhat kardeş miydi? Ve üstelik Yağız, siber zorbalıktan hapse girmişti.

O da Serhat gibi bir hackerdi. Serhat ve Yağız'ın, kardeş olduklarını kırk yıl düşünsem aklıma getirmezdim.

"Sen nereden tanıyorsun Yağız'ı ağabeyi?"

"Hadi ama, Şu cezaevindeki Yağız varya işte o Serhat'ın ağabeyi.
Efsun, gözlerini büyüterek, "Ne? Yağız ağabey  hapse mi girmiş?"

"Sen bu Yağız'ı baya iyi tanıyorsun herhalde."

Sorduğum soru ile endişeli bir şekilde, "Nasıl tanımam ben Yağız ağabeyi? Babam onların Holdinginde çalışıyor. Yağız ağabey, babası öldüğünden beri o yönetiyordu holdingi. Az gelip gitmezdi bize. Ama çok iyi bir insandı. Babam bana hiç bu konudan bahsetmedi."

Yağız, bu kadar zengin olmasına rağmen, hâlâ kendini aklayamamıştı. Oysaki zengin insanların her zaman mutlu olduklarını zannederdim. Demek ki, gerçekten para mutluluk getirmiyormuş.

Staja bir saat kalmıştı. Hazırlanıp evden çıktık. Yol boyunca tek düşündüğüm, Serhat'ın bunu bana neden yaptığıydı. Tek düşündüğüm buydu. Amacı neydi? Eline ne geçti ki? Ona hiç yakıştıramamıştım telefonumu hacklemesini.

Oysa ki, onun iyi biri olduğunu düşünmüştüm. Aklımdaki ikinci şey ise, Yağız'dı. Serhatla kardeş olması bir yana, birde Efsun'u ve ailesini tanıyor olması şaşırmıştı beni.

Efsun ile tanıştığım süre içerisinde, ne Efsun bahsetmişti Yağız'dan, ne de Efsun'lara gittiğimde, Yağız ile hiç denk gelmemiştik.

Efsun ile cezaevinin önüne geldiğimizde, içeriye girdik. Efsun arkdaşım olduğu için onu cezaevine almışlardı. Buna şaşırmıştım.

Çalıştığım binaya da girdiğimiz zaman, o adamı gördük. Bana doğru hırçınca yürüyordu. Haydi bakalım. Kolay gelsin Sana Erva.

İÇİMDEKİ TUTSAK (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin