THE FALL (BOYxBOY) -TAMAMLANDI- (Düzenleniyor)

♧10♧

 Dünyadaki tüm aşıklara sıçayım. Hayır gerçekten sıçayım yani bu kadar iğrenç bir şeye en son hastanede sekiz dokuz yaşlarındaki bir çocuk ayakkabımın üzerine sıçarmış gibi geğire geğire kustuğunda maruz kalmıştım. Şimdi aklıma geldi. Çocuğa 'hay ben senin ananı sikeyim' diye bağırmıştım. Şimdi İngiltere'deyken istediğime Türkçe küfretmek alışkanlık olmuştu bende. O tamamdı kimse anlamıyordu zaten adamın yüzüne karşı ana avrat sövsem gülümseye gülümseye dinliyordu ama ne hikmetse bu küfrü Türkiye'de etmiştim. Alışmış kudurmuştan beterdir derler ya ben de öyle olmuştum. Sonuç olarak az daha çevremdeki azgın pussyli Fatma teyzelerden linç yiyecektim! Brrr sırtımdan aşağı soğuk bir ter aktı şimdi hatırlayınca.

 Her neyse konu dağıldı. Şu anda maruz kaldığım radyoaktif sevgi patlaması o ayağıma kusulmasından bile daha tiksinçimtrak bir illetti. İki insan nasıl bu kadar vıcık vıcık olabilirdi ki? Vıcıklığın sınırlarını zorluyorlardı. Cringe'lik o kadar fazlaydı ki biraz daha devam etseler evren buna dayanamayıp arabanın ortasında bu Sally'nin pussysi kadar kara delik açacaktı.

 Birbirlerine aşkım aşkım diye diye beynimi sikip hamile bırakmışlardı kısacası. Bunlara biraz daha maruz kalsam içimdeki Mr. Hyde ortaya çıkacaktı. Baktım ki daha fazla dayanamıyorum, ben de telefondan bangır bangır Michael Jackson açmıştım. Araba benim arabamdı. Pussysi yiyen sesi kıs desindi bakalım. Şu iphone'u... nereye sokacağımı biliyorsunuz zaten siz.

 Ruhu şad olsun Michael'cığımın sesini dinleye dinleye malikanenin önüne varıp motoru durdurduğumda pussyleri iltihaplanasıcalar kuduz antiloplar gibi arabadan atlayıp kendilerini dışarı attılar. Onlar benim beynimi sikmiş, karşılığında ben de kulaklarını becermiştim.

 Müziği kapattıktan sonra arabadan inip, el ele verandaya doğru çıkan ikilinin peşinden koştum. Henry'nin güzel poposunu görmek moralimi biraz düzeltmişti şu an. Ama ona hala kızgındım tabi. Yılışık, yuva yıkan, pipisine düşkün piç.

 Evin zilini çalıp beklemeye başladıklarında ben de telefonumu cebimden çıkarıp Instagramımı kontrol ettim. Hayır kendi hesabımı değil tabi. Fake hesabımı. Toplamda üç fake, bir de orjinal hesabım vardı ama vaktimin çoğunu fakelerde geçiriyordum. Her birinin farklı bir amacı vardı. Mesela fake 1 komik capsler içindi. Fake 2 yakışıklı çocuklar, fake 3 te-

 Kapı açıldığında düşüncelerimden sıyrılıp gözlerimi eşikte dikilmiş bana sırıtan Sam'e çevirdim. Adam bana muz görmüş şeftali gibi bakıyordu bildiğin (buradaki göndermeyi anlayın artık). Tabi beyinini hayvanat bahçesine bağışlamış tek hücreli canlının Henry'de gözüm olduğundan, ama çocuğun aslında beni aldattığından haberi vardı. Onunla muhattap olmamak en iyisiydi. Yoksa elimde kalırdı. Tepem zaten atıktı ve beni biraz daha zorlarsa kafasını koparıp tahta götüne sokma riskim çok yüksekti. O yüzden görmezden gelecektim.

 Onu sikime takmadığımı anladığında önümdeki, çiftleşen şempanzeler gibi tuhaf tuhaf kişneyen siyam ikizlerine hoş geldiniz deyip içeri çağırdı.

 Sam kenara çekildiğinde Henry içeri girdi ancak manitası onu takip etmek yerine olduğu yerde durup evin içini izlemeyi sürdürdü. Olayla ilgili iğneleyici bir şaka yapmak için kızın yanına yaklaştım. Biraz sonra söyleyeceklerimin düşüncesiyle pis pis sırıtıyordum. Lakin kızın yüz şeklini görmemle ciddileşmem bir olmuştu. 

 Gözleri irice açılmış kızın, siyahi olmasına rağmen benzi atmış görünüyordu. Kaşlarını çatmış, evin içini dikkatle inceliyordu. Eğer dindar olsam bir şeyler hissetti derdim ama bu tür şeylere ne ilgim ne de inancım vardı. 

"Sally?"

 Henry içeriden doğru seslendiğinde kız uykudan uyanmış gibi yerinde zıpladı.

"Sally sorun ne?"

 Kız Henry'nin sorusunun üzerine ağzını sudan çıkmış balık gibi birkaç defa açıp açıp kapadı. Ne diyeceğini bilmiyormuş gibiydi. Çenesi titriyor, yumruk yaptığı ellerini karnına bastırmış öylece içeriyi izliyordu.

 Tuhaf geçen bir dakikanın sonunda kız başını ağır bir şekilde iki yana salladı.

"Henry, ben bu evde kalamam."