Beni de o fransız kızları gibi çiz

1.3K 174 669
                                    

Southampton 10 Nisan 1912

"Hızlı ol Fabrizio!" dedi tenini güneşin yaktığı esmer oğlan. Ardından hevesle torbasının iplerini omzuna atarak, elleri dizlerinde kalmış ve güçlükle nefesini ciğerlerinde amansız bir kör savaşa kurban etmiş İspanyol gence baktı.

"Gemi hareket ediyor dostum! Sana söyledim, benimle gelmezsen yanında kalamam-" dakikaların ve söylenmelerin ardından kollarından çekiştirdiği arkadaşını geminin kapısına kadar sürükledi.

Kaptanlar, asker asil sınıfı ve alt tabakayı her zaman olduğu gibi bir kez daha ayırmış ve ucuz taraklarla sakal ve saçların arasındaki bitleri kovaladıktan sonra nihayet gemiyi hareket ettirebilmek için yerlerinden ayrılabilmişti.

Jungkook avucunda sıkı sıkıya tuttuğu torbasını ve kollarına kenetlenmiş arkadaşıyla kapıdan gireceği sırada karşılarına dikelen asker mırıldanarak söylendi. "Sağlık taramasından geçtiniz mi?" Bitli olmadıklarını tam aksine herkesten daha temiz olduklarını biliyordu genç oğlan bu yüzden Fabrizio'nun "Hayır ama-" ile başlayan cümlesinin kesmesi bu yüzdendi. Silkelendi ve kahve saçlarını parmaklarıyla tarayarak "Hayır efendim biz bitli değiliz. Bakın biletlerimiz!" sözcükleri eşliğinde geminin 3. katına adımlamaya başladı.

Dakikalar sonra martıların ılık nefesinin ardından genç ve orta boylarda bir adam zarif bileklerini demirle dayadı. Jungkook irkilircesine resimlerini kaleme aldığı baba ve kızı gözlerinden ayırıp bu adama bakmaya başladı. Kahve ve eşsiz gözler ara ara tuhaflıka kendisine değiyordu. Bu kadar dikkatli bakışın ardından kendisi gibi koreli olan bir diğer göçmen mırıldandı.

"Sakın bir daha ona öyle bakma! Aklını mı kaçırdın sen?"

"Taehyung!"dedi bozuk diliyle Fabrizio "Saçmalamayı kes." Ardından az önce avucuna tutması için bırakılan kalemle Jungkook'u dürterek "Ona biraz daha öyle bakmaya devam edersen okyanusu bulacağız Jungkook."

Dişi arasında sallandırdığı işe yaramaz sigarayı kaldırıp indirerek boğuk sesiyle "O çok güzel değil mi Fabrizio." Genç ispanyol gözlerini bir saniye bile arkadaşının ayırmadığı oğlana baktı ve kısık bir sesle "O bir erkek."

Keyifle omuz silkti Jungkook ve ilk çiziği attı boş kağıda "İyi ya bende erkeğim."

Genç adamlar büyük bir sırrı saklarcasına bir adım yaklaşarak Taehyung'un önderliğinde kafa salladılar. Umutsuz bir vakaya bakarcasına seslendi Taehyung "Bu bileti sahiden neden aldınız ki? Ölüp gideceksiniz bu yobaz geminin içinde, ona söyle hareketlerine dikkat etsin."

Onu hiç umursamayarak kazandığı bu biletin şansına tutundu Jungkook. Bu bileti ufak bir kumarda kazanmışlardı. Fabrizio telaşla mırıldanmıştı on dakika önce o kumar masasında "Kaybedeceğiz Jungkook." Genç İspanyol çocuğun böyle ümitsizce mırıldanışı dudaklarını büzüp arasına ucuz bir sigarayı ateşlemesine neden olmuştu.

"Hiçbir şeyin yoksa, kaybedecek bir şeyinde yoktur."

Jungkook'un kibirli fakat kendinden emin olan bu tavrı dostunu gererken diğer rakiplerini gülümsetmişti. Fakat son gülen ve bileti kapan şu an bu satırları yazdığım üzere Jungkook ve İspanyol çocuktan başkası olmamıştı. Yanlarında sadece bir kaç kuruşluk ve bir kaç kağıtla kalem vardı. Başka bir şeye ihtiyacın olmadığını anladı o an Jungkook fakat anlamadığı tek şey aşkını Atlantik'in ortasında birinci sınıf olan bu geminin, ilk katında bulacağıydı.

*

"Hızlı ol tatlım! Daveti kaçırmak istemezsin eminim." Genç adamın kollarına sırnaşan kadın hevesle nişanlısının yanında adımlayarak kulağına fısıldıyordu. Emily Hockley nüfuslu bir ailenin en büyük ve en zengin olan torunuydu. Bu yüzden Park ve Hockley ailesinin isteği üzerine bu güzel kadın ve Jimin evlendirilmek üzere Amerika'ya gitmek için bu gemiye binmişlerdi.

Titanic | JikookWhere stories live. Discover now