bölüm yirmi bir²¹

Comenzar desde el principio
                                    

Şaşırdığımı belirtmeliydim ki Minji'nin de en az benim kadar şaşkın olduğunu biliyordum çünkü sayamadığım kadar zamandır onu okul sınırları içerisinde görmüyorduk.

"Gerçekten de garip geliyor artık, baksana, Jeno'yu okul gibi basit bir ortamda bile görünce hemen şaşırıyoruz."

Ellerini üzerindeki uzun hırkanın ceplerine sokarken devam etti. "Eskiden çok yakındı bizimle. Kim bilir bunca zamandır neden bu kadar uzak ve bu kadar soğuk..."

Cümleleri aklıma eski zamanları doldurduğunda bir şey demedim, haklıydı. Gerçekten de bir şeyler olmuştu ve olduğu insan yerine isteyerek sahip olacağını düşünmediğim bir kişilikle hayatına devam etmeye başlamıştı.

Yine de ona alıştığımı hissedebilmek güzeldi.

"Neyse, gidelim haydi."

Bir anda aklıma Jeno'yu da bizimle yemek yemeye davet etme fikri geliverdi. Minji'yi durdurabildiğimde bir kez daha o tarafa döndüm ancak onu dolabının önüne göremedim.

Gitmişti.

Ne ara ortadan kaybolduğunu anlayamadığımda Minji'nin koluma girip beni ilerletmesiyle gözlerimi o yönden ayırmak zorunda kaldım.

Pek uzağında olmadığımız yemekhaneye varmamız oldukça kısa sürmüştü, girer girmez gözlerimizin döndüğü yer yine pencere kenarı masalardan biriydi. Erken gelmiş olabilirdik çünkü masada sadece Renjun ve Donghyuck vardı.

"Koç Kim geçen antrenmana gitmedim diye saçlarımı yoldu resmen, bu iki oldu. Yakında kel kalacağım."

Masaya vardığımızda konuşan Donghyuck, tepsisindeki pirinçten ağzına attıktan sonra bıkkınla iç geçirmişti. Renjun ise çorbasından aldığı kaşıktan sonra Donghyuck'a bakarak, "Adamı tanımıyorsun sanki, erken git sende." ,dedi ve sırıttı.

Renjun'un karşı hizasına sessizce yerleştiğimde çaprazımda kalan Donghyuck devam etti. "Basketbolu bıraktım bırakacağım ama bilirsiniz, Jihoon sağ olsun... O pislik yüzünden bırakamıyorum."

Gözlerini devirerek söylediğinde tepkisine kıkırdamıştım ki Minji bir kez daha çok aç olduğunu söyleyerek kendisine tepsi almak üzere yanımızdan ayrıldı.

"Sen yemeyecek misin?"

Konuşan Renjun ile gözlerim oraya döndüğünde kafamı iki yana salladım. "Aç değilim."

Cevabıma pek ikna olmuş gözükmese de hafifçe tebessüm etmiştim ki Renjun onayladı ve Donghyuck'un konuşmasıyla sohbete kaldığı yerden devam etti.

Dakikalar geçti. Minji çoktan gelmiş ve Renjun'in yanına geçip yemeğini yemeye başlamıştı. Ben ise dirseğim masada, elim çenemde konuşulanları dinlesem de aynı zamanda etrafı izliyordum.

Jeno yokluğuna alıştırmaya çalışıyordu sanırım, ya da hissettiklerime engel olamayışıma neden olan şey sürekli onu arıyor olmamdı. Garip değildi ancak okul günü boyunca çıkışı beklemek sabırsızlanmama sebep oluyordu. Bazen de, ya çıkışta da gelmezse, diye düşünmekten kendimi alamıyordum.

Pencereden dışarı bakarak iç geçirdiğim sırada üzerimdeki salaş gömleğin omuzlarına bırakılan ağırlık ile irkilmiş ve bu ağırlığın sebebini incelemiştim ki sadece kokusunun bile kendisinden önce bana varışı ile yutkundum.

Bir deri ceketti ve bakışlarımı çevirdiğim kişiye aitti. Bunu teyit ettiğim o kısacık anda görüş alanıma girdiğinde bana doğru eğilmiş, saçlarımın üzerine rastgele bir buse bırakmıştı. Küçük ancak iç kıpırdatıcıydı, bir tebessüm hızlıca yüzümdeki yerini bulmuştu.

there is a superhero in our school 英雄 jenoDonde viven las historias. Descúbrelo ahora