"Çok acil kana ihtiyacımız var. Benimle gelip kan verebilir misiniz?" Chan kaşlarını çatarken üstündeki sweatin yakasını düzeltir gibi yaptı. Stres olmuştu.

"Kim için?" Zorlukla sorduğu sorunun ardından sertçe yutkundu.

"Lee Minho. Ameliyatta ufak bir aksaklık çıktı." Chan başıyla onaylayıp hemşirenin peşinden en yakındaki kan alma odasına ilerlemiş, kolunu açmıştı. Hemşire kaslı görüntüsüne rağmen oldukça nazik hareketlerle kan almaya başlarken Chan derin bir nefes aldı. "Minho'nun neden kanaması var?"

"Hayati tehlikesi yok, planlanan miktardaki kan yeterli gelmedi, her şey yolunda." Chan gözlerini kapatıp oturduğu koltukta başını geriye attı.

"Annem nasıl?"

"İkisi de hayati değerlerini koruyor. Endişelenmenizi gerektirecek bir durum yok." Chan başıyla onaylamıştı.

"Ne kadar kan alacaksınız?"

"Alabileceğim maksimum değer kadar. Bir süre burada kalıp su için." Hemşire üç torba kanı toparlayıp, Chan'ın eline su ve vişne suyu bırakmış, hızlı adımlarla ameliyathaneye dönmüştü.

Chan vişne suyunu için, şişedeki suyu da yavaş yavaş içtikten sonra doğrulup kendinde bulduğu güçle zar zor ameliyathanenin önüne gelmişti.

Birkaç saatlik bekleyişin ardından, biraz daha olsun daha iyi hale gelmiş ve ameliyathaneden çıkarılan ilk sedyeyle ayağa kalkmıştı. Annesiydi.

"Geçmiş olsun." Yanından geçip giden doktora başıyla onay verirken iki saat önce kanını alan erkek hemşire gülümsedi.

"Arkadaşınızın durumu da gayet iyi, ameliyathaneden çıkış için hazırlanıyor."

"Teşekkür ederim." Annesini uzaklaştıranların ardından kendini koltuğa bırakıp derin bir nefes aldı.

düdüklüler

chan
annem ve minho gayet iyi
diğerlerine söylersiniz
çok yorgunum

Telefonunu cebine atıp yüzünü sıvazlamış, on dakika kadar sonra çıkan sedyeyle rahat bir nefes alıp ensesini kaşıyarak sedyenin peşinden yürümüştü. İki sedye de aynı odaya ulaştığında sağlıkçılar son işlerini halledip odadan ayrıldılar. Chan, önce annesinin yanına gidip elini tutarak yüzüne öpücükler bırakmış, sonra gidip Minho'nun sedyesinin yanına oturup parmaklarını kenetlemişti. Olduğu yerden her ikisini de rahatça görebiliyordu.

Elini çenesine yaslayıp kapanan gözlerini açık tutmaya çalışırken, dayanamamış ve başını Minho'nun yatağına yaslayarak gözlerini kapatmıştı.

jeongin × felix

felix
hadisenize
ağaç olduk

jeongin
dur iki dakika ya
changbin itiyle inatlaşıyoruz

Jeongin telefonu cebine atıp kaşlarını çattı. "Geliyorsan Felixlerle gidiyoruz. Felixleri istemiyorsan gelmiyorsun. Hasta yatağında iki insanı ziyarete gidiyoruz kavga edeceksen hiç gelme."

"Changbin inatlaşmanın anlamı yok." Seungmin de sessizce söylediğinde Changbin arkadaşının elinden kolunu kurtardı. "Akşam ziyaret ederim ben."

İki arkadaşı da onu onaylayıp diğerlerinin yanına gittiğinde Jeongin cebinden anahtarını çıkardı. "Arabayla geçelim."

"Olur." Felix gülümseyerek iki yanındaki arkadaşını dürtüp arabaya ilerletti. Üçü arka koltuğa yerleştiğinde Jisung gözlerini kısarak arabayı süren Jeongin'e bakarken Felix onu dürttü. "Bakma şöyle."

"Niye onlarla gidiyoruz amına koyim?"

"Jisung sussana." Felix sessizce bağırırken Jeongin arabayı sürmeden öylece bekliyordu.

"Bana olan nefretini kısa süreliğine sessize alabilirsen süreceğim."

"Kusura bakma, sür lütfen." Felix kibarca konuştuğunda Jeongin arabayı sürmeye başladı. Hyunjin ve Jisung ise arkadaşlarına ters bakışlar atıyorlardı.

Sessiz ve hızlı geçen yolculuğun ardından Hyunjin Chan'ı aramıştı. Odayı öğrenmek için.

"Ah, efendim?"

"Minho?"

"Konuş hadi."

"Odayı soracaktım?"

"Danışmaya sorsana oğlum. Ben de bilmiyorum, Chan da uyuyor. Sessiz gelin." Hyunjin onaylayarak telefonu kapatırken Minho zorlukla sevgilisinin cebinden aldığı telefonu yatağın kenarına bırakıp elini sevgilisinin yanağında gezdirdi.

"Güzelim, uyanıkken söylesem öldürürsün ama çok güzelsin." Sessizce mırıldanırken, yan yatağındaki hareketlenmeyle oraya döndü.

Bir süre önce uyanmış, telefon çalana kadar Chan'ı izlemişti ki telefonun sesinden tek rahatsız olan o değil gibi görünüyordu.

Minho doğrulmak için hareketlenen kadına doğru konuştu. "Kalkmayın, dikişleriniz henüz taze."

"Sen kimsin?" Kadın hareketlerini durdurarak yan yatağına döndüğünde Minho başını eğerek selamladı. "Minho, Chan'ın sürekli kaldığı arkadaşıyım ben. Özet geçiyorum, fenalaştınız ve iki haftaya yakındır hastanedesiniz, şimdiye kadar sayıklamalarınız hariç bilinciniz açılmadı, böbreğiniz neredeyse iflasın eşiğindeydi. Chan'la uyumlu olsa da kalıtsal hastalık tekrarlanabileceği için onun böbreğini alamadınız ama ben sizin için bağışçı oldum. Böbreğime iyi bakın ve uzun süre yaşayın lütfen."

Kadın bir süre dediklerini düşünmüş, yerine yatıp tavanı izleyerek uyurken duyduğu her şeyi birleştirmeye, yarım yamalak şeyleri tam hatırlamaya çalışırken mırıldanmıştı. "Teşekkürler."

"Rica ederim. İyileştiğinizi görmezsem kırılırım." Kadın gence gülümserken Minho elini Chan'ın yumuşak saçlarına attı. "Pist, uyansana artık."

"Minho, yumruk-" Chan başını kaldırıp, ani hareketi dengesini bozmuştu, gülümseyerek sevgilisine yaklaşıp dudağını dudağına bastırdı. "Uyandın."

"Tek uyanan ben değildim." Minho gülerek söylerken, Chan ona şaşkınlıkla bakan annesine döndü.

"Sanırım bana açıklaman gerekenler listesine bir şey daha eklendi?" Chan başıyla onaylarken, dudağının bir tarafını yukarı kıvırmış ve sırıtarak annesine ilerlemişti.

"Günaydın güzelim, sence de çok uyumadın mı?"

"Senin yerine de uyuyayım dedim." Kadın oğlunun yanağını okşarken Chan eşine yaslanıp huzurla gülümsedi.

"Sonunda uyanıp benzi azarlayabilecek hale geldin. Başlıyorum o zaman?"

"Buyur, az önceden geriye doğru sar." Chan gülerek onaylarken, kadın oğlunun yanağını sıktı.

Dinleyeceği çok şey var gibi görünüyordu.

love with fight [MinChan] Where stories live. Discover now