12.Bölüm 《 Taşan Son Damlalar 》

235 213 147
                                    

Selam güzellerim! Bölümü bitirebildim sonunda. Biliyorum biraz geç geldi ama anca yetiştirebildim, kusurumu mazur görün lütfen. :)

Bu arada bu bölümü diğerlerine oranla daha uzun yazdığım için sizi sıkmamak adına bir paragraf giriş yapmadım. Daha doğrusu yapamadım çünkü bölümü anca bitirebilmişken edebi bir paragraf yazacak vakti bulamadım. Umarım bir sıkıntı yaratmaz. :) Daha fazla konuşmadan sizi bölüme bırakıyor ve yazım hatalarım veya edebi anlatımımda kusurlar varsa şimdiden özür diliyerek gidiyorum. Keyifli okumalar!
_________________________________________

Ağır ağır çıktım sınıfıma giden katın merdivenlerini, kendimde değilmişcesine. Bu sabah kalktığımdan beri canım çok sıkkındı. Nedenini bilmesem de fazlaca halsizmişim gibi hissediyordum, aklım bir karış havadaydı. Ne kimseyle konuşasım geliyordu ne de kolum kaldıracak dermanım vardı. Şövalyenin attığı mesajlara bile doğru dürüst cevap vermemiş, kuru bir günaydın yazarak geçiştirmiştim. Boşluğa kapılmışcasına süzülüyordum sanki, etrafımda olan biteni bile kavramakta zorluk çekiyordum. Ruh gibi öylece dolaşıyordum çevrede, anlamımı yitirmişcesine.

Sınıfın bulunduğu koridora varıp aynı uyuşuklukla ilerlemeye devam ettiğimde koridorda kendi halinde takılan bazı öğrencilerin alaycı bakışlarına maruz kalmıştım lakin bunu hiç umursayacak bir halde değildim. Tüm görüntüler bir şerit misali gözümün önünden hızlıca akıyor, saniyeler içerisinde hiç varolmamışcasına yok oluyordu. Zihnim bile kendini bunlarla meşgul edemeyecek kadar târumardı.

Darmadağın olmuştu sanki her şey, tüm düzen alt üst olmuş gibiydi ve gereksiz bir sinir sinmişti yine üstüme. Bu sinirim vücudumun alıştığı zehri artık ona vermeyişimden kaynaklı bir şeydi ancak diğer hissetiklerim bundan dolayı olan bir durum değildi. Zira bazı sabahlar vardır hani, içiniz içinize sığamıyormuş gibi bir sezgiyle uyanırsınız ve gün boyunca bir anlamsızlık mevcuttur üzerinizde, her şey fazla manasız geliyordur gözünüze. Benimki de öyle bir şeydi işte.

Sınıfa varır varmaz direk en arkadaki pencere tarafında olan sırama oturduğumda dersin başlamasına daha çok vardı, ziyadesiyle erken gelmiştim okula. Sınıfta tek tük bulunanlar da bunu kanıtlar nitelikteydi. Sabahın erken saatlerinde uyanıp geri yatamayınca evde oyalanacak bir şey bulamamış ve formalarımı giyerek okulun yolunu tutmuştum. Saçlarımı bile hiç taramamış, elimi yüzümü yıkarken hafifçe düzeltmekle yetindiğim haliyle gelmiştim.

Bir anlam da arz etmiyordu zaten benim için, dış görünüşüme önem veren biri olsaydım şayet; en başından beri saçlarımı yamuk yumuk kesmez ve o şekliyle de okula geldiğim günlerim olmazdı. Bana kalsaydı o saçlarla gelmeye devam ederdim ama o kadının zoruyla hepsini düzgünce kestirmek mecburiyetinde kaldığım için öyle bir şansım olmamıştı.

Cebimdeki telefonumla çantama gelişigüzel attığım kulaklığımı çıkarıp masaya bıraktığımda bu kulaklığın nasıl bu denli düğüm düğüm olduğunu kavramaya çalışıyordum. Oysaki çantama koyduğumda gayet düzgündü. Bazen hayali bir gücün bu kulaklıkları sırf bizi uğraştırıp kendisine eğlence çıkarmak için bu hale getirdiğini düşünürdüm zira bu durumun başka bir açıklaması olamazmış gibime geliyordu. Eğer biz yapmadıysak ve bir başkası da yapmadıysa kim yapmıştı o zaman? Kulaklığın kendi kendine canlanacak hali yoktu ya, yoksa olabilir miydi? İyice kafayı sıyırmaya başlamıştım.

Yeşil Peri (Yarı texting) (ASKIYA ALINDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin