Dokuzuncu Bölüm

1.5K 239 42
                                    

Nilüfer Doğan

Ben Sabah Doğan'ın zavallı kız kardeşi. Yıllarca her zor koşulda can simidi olmuş, kurtulması gereken biri olduğunda onun yerine kurtulmakla mükellef, kendisini yalnız hissetmekten korktuğunda ona destek olmakla mükellef Nilüfer Doğan. Yalnızca arkadaşlarım bana Nil der.

Şimdi nerede miyim? Güzel bir kafede oturuyorum. Masada beyaz keten bir örtü var. Duvarlarda da toplam 22 tane çok bilindik tablo asılı, tam karşımdaki iki tanesi hafif yamuk duruyor.

Geniş ama loş bir yer, zemin ahşap, aydınlatmak için toplamda 42 tane küçük sarı ışık yayan aplik kullanılmış. Mekanın girişi sağ tarafımda kalıyor. Giriş kapısının hemen yanında geniş bir bar kısmı var. İçeride toplam 12 masa, her masada 4 tane mum. Ve ben sizin de çoktan anladığınız gibi aşırı sıkılmış durumdayım.

Şu anda evimde olabilirdim. Kedilerim, sevdiğim insanlar -ablam, diğer ablam ve en yakın arkadaşım- ve çok sevgili bitkilerimle mükemmel bir gece geçiriyor olabilirdim. Ama ben karşımda Özgür Kentmen, onun iki yanında Barış Beyoğlu ve Burcu Beyoğlu ile bir masada sıkışmış durumdayım. Ne A3 kağıtlara ucuz bir şekilde çıktısı alınmış ünlü eserler, ne masadaki keten örtüler beni oyalayamıyor. Rahatsızlık hissi diken diken oturduğum sandalyeye döşenmiş gibi.

Sabah ve Seçil de yanımdalar, elbette. Sabah, Barış'tan bariz bir şekilde etkilenmiş durumda, Seçil ise kendisinin yar ve yardımcısı. Hain Seçil.

Sabah ile Barış sanki masada altı kişi değilmişiz gibi gözlerini birbirlerinden alamıyorlar. Benim gözlerim ise Burcu ve Özgür'ün bu durumdan hiç hoşnut olmadığını görecek kadar açık, şükürler olsun. Sanki o ikisinin de arasında bir tartışma geçmiş gibi. Bu tartışmanın muhtemelen bizimle aynı masada oturmaktan kaynaklandığını düşünüyorum, hayır düşünmüyorum bundan eminim. Yaman bir gözlemciyim sevgili dostlarım. İşte bazen nimet bazen lanet...

Peki bu hayatta hiç iyi şeyler olmuyor mu? Oluyor, mesela şu an içmekte olduğum kokteyl. Tam bir ustalık eseri. Yapımda ve sunumda emeği geçen herkese sonsuz teşekkürler.
Bir diğer iyi şey de en azından masadaki nüfusun yarısı halinden gayet memnun. Sabah'ın cephesinde Seçil'in de keyifle dahil olduğu zahmetsiz bir sohbet dönüyor. Muhabbetin tıkandığı noktada oklar bana da dönecek, biliyorum, ama ne kadar geç o kadar iyi.

Aklım aslında Güneş'in bu akşam bana gelecek olmasında. Çünkü bir sıkıntısı olduğunu hissediyorum. Psikolog olduğum için insanlar beni empati yeteneği sınırsız ve anlayış timsali biri gibi görmeye meyillidir genelde. Ama maalesef, sadece insanları okumada iyi ve belli konuların eğitimini almış bir insanım. Aile üyelerimi okumada da yirmisekiz yılın tecrübesiyle bir tık daha iyiyim tabii.

Evrenin benimle dalga geçmek için belli yöntemleri olduğunu düşünüyorum. Barış'ın birden bana yöneltilen sorusu da bunu ispatlar nitelikte. Nil kendi derdine mi düştü, ortamdan soyutlanmak mı istiyor? Hemen hiç istemediği bir ilgiye maruz kalsın.

'Nil ne kadar sessizsin, sıkıldın mı bizden?' diyor Barış. Boncuk boncuk gözlerini bana dikmiş gülümseyerek bakıyor yine. Gerçekten terslenmeyi hiç hak etmediğine kanaat getirmem iki milisaniye filan sürüyor. Hemen yüzüme en sahici gülümsememi yerleştiriyorum. Bihter Ziyagil? Bir dur allah aşkına.

'Yok sıkılmadım sizi dinliyorum.'

Eh doğruluk payı var. Bir kulağım sizde ve sosyal flört halinde olduğunuzun farkında olacak kadar algılarım açık. İki-üçbin kadar sinir hücrem sizin için haldır haldır sinaps yapıyor, bence gayet yeterli.

Aşk, Gurur ve Modern Zamanlar Where stories live. Discover now