Güldü ama bir şey söyleme zahmetinde bulunmadı. Kafası Bade'ye eğik bir şekilde gözlerini yumdu ve o dakikadan sonra da sesi çıkmadı. Kafasını koyduğu an uyuduğuna adım kadar emindim.

Şehirden çıkmaya yakın Bade de uykuya yenik düştüğünde oturuşumu düzeltip Çağlar'a döndüm.

"Senin için bir hediyem var. Akşam verebilirim sanırım?"

Kaşlarını kaldırıp saniyelik de olsa bana döndüğünde dişlerimi göstererek sırıttım. "Heyecanlandım bak şimdi. Gider gitmez alamaz mıyım?"

Alt dudağımı büktüm. "Bilmiyorum. Düşünebilirim sanırım." Tek eliyle benimkini tuttuğunda kafamı arkaya yaslayarak onu izledim. Elimi sıkıca tutuyor ve dikkatini yoldan ayırmıyordu.

Ne zaman oldu bilmiyorum ama uyuyakalmışım. Belki yağmurlu havanın etkisiyle klimanın sonuna kadar açık olmasıyla mayışmıştım belki de arabanın getirdiği etkiyle uyuyakalmıştım. Uyandığımda durmuştuk. Büyük bir marketin önüne park edilmişti araba. Simge uyanmış el aynasından göz altlarındaki rimel kalıntılarını siliyordu.

"Neredeyiz," dedim uykulu sesimle.

"Günaydın. Nilaylarla buluştuk burada. Markete girdiler şimdi. İstediğin bir şey var mı?"

"Ped alacağım. Sen Bade ile kal. Bir şey istiyor musun?" İstemediğine dair bir şeyler mırıldandığında sarsakça arabadan indim. Emindim ki saçlarım kendinden geçmişti ve yüzümde bakılacak hâl yoktu. Düzeltmeye çalışsam da ne kadar olduğu büyük bir soru işareti. Üzerimdeki hırkaya sarılıp marketten içeri girdim. Mevsim geçişinde olduğumuzdan ve saatlerdir oturuyor olduğumdan olsa gerek üşüyen bedenim içeri girer girmez rahatladı. Rafların arasında gezinirken bizimkilere göz süzüyordum ama varlıklarından eser yoktu.

İstediklerimi alıp, pedin yanına çikolata ve fazladan su eklemiştim, cebimdeki parayı avuçlarımın içine aldım. Kasadan geçirip dışarı çıktığımda Emir'in arabasına poşetleri yerleştirmeye çalışan üçlüyü gördüm.

Onlara yaklaştığımda ilk Çağlar'ın dikkatini çekmiştim. "Ne zaman çıktın," diye sordu kaşlarını çatarak. Belli ki olayı şu anda idrak ediyordu. "Beş dakika kadar oldu."

Nilay son poşeti de bagaja yerleştirince dönüp bana gülümsedi. Rahat giysilerine rağmen güzel görünüyordu, yine.

Tekrar yola koyulduğumuzda poşetimi Simge'nin çantasına sıkıştırdım. Bu sefer uyumak istemiyordum. Çağlar fazlasıyla yalnız kalmıştı ve araba süren biri için herkesin uyuması pek de güzel bir durum olmasa gerekti. Radyoyu açıp Bade'yi rahatsız etmeyecek şekilde sesini kıstıktan sonra yola odaklandım.

Boğazımı temizleyip dikkatimi diğer tarafta tutmaya çalışsam da dayanamayıp tekrar yola odaklı Çağlar'a döndüm. İfadesiz yüzünü izlemek dahi çok güzeldi. Dudaklarımı birbirine bastırdım. Aptal aptal gülümseyip benimle dalga geçmesine sebep olmak istemiyordum.

"Sen geçen gün yayınevinde ne yapıyordun," diye sordu birden. Kaşlarımı yukarı kaldırdım. "Ne yapabilirim? Kitapları bıraktım. İmza günleri için tarihleri soruşturdum biraz. Sonra da eve geldim. Neden sordun?"

Omuzlarını silkti. Bir kez olsun bana bakmamasına karşılık olarak yüzüm düşse de sanırım sorusunun altındakileri anlayabiliyordum. Ben de onu taklit edip önüme döndüm. Aramızdaki sessizlik çamurlu bir yolda dik yokuşa tırmanmaya başladığımızda bozuldu.

"Şu Doruk, hala şirkette mi?"

"Evet. Nerede olabilir başka?"

"Neyi ima ettiğimi biliyorsun," diyerek son verdi oyunuma. Bir anda onun gerginliği geçmiş benim de eğlenen halim bir kenara atılmıştı.

Bir Küçücük Civciv | TamamlandıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin