Babam "Orospu Güneş, neredesin!" diye bağırırken köşeden döndü ve bizi gördü. Annem bana gülümseyerek anlımdan öptü ve ayağa kalkıp babama döndü.

Babama baktığımda elinde bir silah tuttuğunu gördüm.

O iğrenç bıyıklarının altında lanet bir gülümseme oluştu ve gümüş metal silahı anneme doğrultup konuştu. "Demek iki saniye yalnız bırakınca hemen kızına koştun." dedi.

Annem kasıldı ve beni hemen arkasına çekip omuzlarını dikleştirdi. Babam bize yaklaşırken devam etti. "El alemin ağzında sakız gibi dönüyor, 'Güneş milletin kocalarıyla yatıp kalkıyor.' diye. Bir bunu yapmadığın kalmıştı."

"Ben kimsenin kocasıyla yatıp kalmadım. Hangi ruh hastası uydurdu bilmiyorum ama ben öyle bir şey yapmadım." dedi annem korku dolu bir sesle. Babam bir adım daha attı. Ayakları yere her değdiğinde parkeden acı bir çığlık sesi yükseliyordu.

"Bu saatten sonra ailemizin adına leke sürmene izin vermem." dedi.

Silah ateşlendi.

Annem arkasında ben olduğumu bildiğinden yan tarafa doğru devrildi. Dizlerimin üzerine düşüp annemin saçlarını kapattığı yüzün baktım. Tam kalbinin olduğu yerdeki kan, her geçen saniye içimde oluşan karanlıkla büyüyordu ve ben ne yapacağımı bilmiyordum. Yanına dizlerimi sürüyerek gittim. Küçük ellerimle yüzündeki saçları itekledim ve yüzünü ellerimin arasına aldım, "Anne! Anneciğim!" diye bağırdım. O ölecek miydi? Kurtarmamın bir yöntemi yok muydu?

Acı dolu bakan gözleriyle gözlerim arasında kırık dökük bir köprü kuruldu. Elini kaldırıp yanağımı okşarken tebessümü dudaklarının hanına son kez uğradı. Son bir damla gözyaşı aktı gözlerinden.

Sonra eli boşluğa, gözleri hiçliğe düştü.


O sırada ablam hızla yanımıza koştu ve annemin yanına eğilip vurulduğu yere ellerini bastırdı. Korku dolu çığlıklarını duyuyor fakat anlamıyordum. Gözlerim boşluğa takılı ellerimde kanlarla öylece boşluğa dalıp gittim. Ablam "Yangın!" diye bağırdı. Onun sözüyle koridorun sonundaki perdeye sıçrayan ateşi  ve salondan yayılan dumanı gördüm. Annemi yere usulca bıraktı ve beni kucağına alıp koşmaya başladı. Hızla kollarımı boynuna bacaklarımı da beline doladım. Ablam öksürerek beni evden çıkarken son gördüğüm şey başı bu tarafa düşmüş annemin boş gözleri ve kanlı bedeniydi.

Aklıma ilk korkuyu hissettiğim gün düştüğünde dolan gözlerimdeki yaşları hızla itekledim ve karşımda bana bakan insanlara baktım. Bakışlarımdaki duyguyu hisseden tek kişi gece mavisi gözlü yabancı olmuştu.

Öfkeliydi. Öfke, gözlerinden taşıyordu. Gözlerime büyük bir dikkatle bakıyor, elinde her zaman duran bardağıyla viskisini yudumluyordu. Devrim ve Giray'a baktım. Devrim'in gözlerinde aşağılar gibi, Giray'ın ise hayal kırıklığına uğramış gibi bir ifade vardı.

Tanrı aşkına, burada neler oluyordu?

"Gerçekten bir salak gibi polise gitmeyeceğine güvendiğimize inanamıyorum," dedi Devrim. "Bizde seni kurtardık diye bize minnet duyuyorsun sanmıştık."

RUH KAFESİ Where stories live. Discover now