4. KAÇIŞ

55 38 28
                                    


4. KAÇIŞ

Lake- Roland Faunte


Işığın varlığını bilmeyen küçük bir kızı, karanlıkla korkutamazdınız.

Babam beni yine bu izbe odaya fırlatmış, kapıyı üzerime kilitlemişti. Yere çarpmanın verdiği etkiyle elbisemin açıkta bıraktığı dizlerim parçalanmıştı. Alışmamıştım, eğer bana hiçbir şey bilmememin cezası olsa bu belki alışırdım. Sağ elimde annemin bana kendi elleriyle yaptığı zayıf, kahverengi oyuncak ayıcığı tutarken sol elimle ağlayarak kapıya minik ellerimle yumruklar savuruyordum. Babam annemi döveceği zamanlarda beni odama kilitlerdi ve annem kendine gelene kadar bu odadan çıkamazdım.

İçerden annemin "Yapma!" çığlıklarının yanında bir şeylerin kırılma parçalanma sesleri minik kulaklarımı dolduruyordu.

"Ne demek eve geç saatte elin piçleriyle gelmek! Milletin kocasına kendini mi pazarlıyorsun ulan sen." diye kükresi babam. Ondan nefret ediyordum. Son zamanlarda annemi yaptığı hatta yapmadığı her şey için dövüyordu. Hatta sadece onu değil ablamı da dövüyordu. Beni de dövüyordu ama ben daha çok küçük olduğumdan onlar kadar dövmüyordu. İçerdeki bağırış ve kemer sesleri sürerken bir camın yere düşme sesi geldi. Ardından annemin acı dolu feryadı tüm evde yankılandı. Dayanamadım ve ellerimi kapının paslı koluna atıp zorlamaya başladım. Açılmıyordu, daha fazla asıldım. Tüm gücümle denememe rağmen çabalarım hiçbir işe yaramıyordu.

"Anne!" O sırada ablamın geldiğini çığlığından anladım. Ablam normalde çığlık atmaz, babamı sakinleştirmeye çalışırdı. Bir şeyler yolunda gitmiyordu. İçimde çok kötü bir his vardı. Ellerimin içi kapının kolunu zorlamaktan acımaya ve aşınmaya başlamıştı.

Sadece yedi yaşındaydım.

"Yaklaşma, yaklaşırsan sonun bu orospudan farksız olur." dedi babam ablama. Sesler o kadar fazlaydı ki konuşmaları seçmek çok zordu. Birkaç hareketlenmeden sonra bir tokat sesi havada yankılandı. Ablam "Baba vurma!" diye ağlayarak bağırıyorken koridorda odama yaklaşan sürüklenmeye benzer adım seslerini duydum. Hıçkırıklarımı tutamıyordum. Babam içerde hala ablamla kavga ediyordu. O esnada kapımın kilidinin açılırken bıraktığı tok sesi duydum ve zaten zorladığım kapı ani bir hızla açılınca sendeleyerek geri düştüm.

"An-anne?"

Karşımda annem duruyordu. Bacağına salondaki vazonun kırılmış büyük bir parçası saplıydı. Ayaklarının altı da kırık parçalardan kesilmiş, adımlarını attığı yerler kanı misafir etmişti.

Gözyaşlarım hızlandı. Ellerim hızla annemi bulduğunda o da canı yanmasına rağmen eğildi ve bana sarıldı. Saçlarımda hissettiğim şefkatli elleri titriyordu.

Yutkundu. "Kızım. Sakın korkma, tamam mı?" dedi. Hızla kollarından sıyrıldım. "Anneciğim dizin kanıyor." dedim hıçkırarak. Hıçkırıklarımdan dediklerim pek anlaşılmıyordu ama annem anladı. Kana ev sahipliği yapan, cennet kokan ellerini yüzüme çıkardı ve küçük yüzümü avuçları arasında sanki kırılacak nadide bir eşya tutuyormuş gibi gözlerime baktı. Annemle gözlerimiz aynı renkti. Ağlamasını istemedim. Ağlamak ona hiç yakışmıyordu ki. "Benim canım acımıyor güzelim. Sakın korkma. Ağlama. Sen burada bekle ben babanı ablandan ayırıp geliyorum." dedi baş parmaklarıyla gözyaşlarımı silerken.

RUH KAFESİ Where stories live. Discover now