11

3.6K 370 200
                                    

yoldaydık. sanırım şu anda düşünebildiğim tek şey buydu. aklımı yorabildiğim tek şey şu an yolda olduğumuzdu ve ben hiçbir şey anlamıyordum, anlayamıyordum.

yani diyorsunuz ki, evin içinde elinden kurabiyeleri alan turuncu saçlı adam park jimin. günlerdir jungkook yerine konuştuğum, kendimi sürekli rezil ettiğim kişi. üstelik bu yetmiyormuş gibi onunla aynı arabadayım ve hatta tam şu anda onun araba kullanışını izliyorum. arada da göz göze geliyorduk orasını atlamamak gerekiyor sanırım.

üçü arada konuşuyor, daha sonra kahkaha atarak susuyorlardı. gözlerin arada üstüme dikildiğini biliyordum ama diyecek bir şey bulamıyordum bile.

"yoongi biraz utangaç ama biz onunla iyi anlaşacağız." namjoon gülerek konuştuktan sonra hoseok bize dönerek gülmüş ve kafasını onaylarcasına sallamıştı. tekrar önüne dönüp bu sefer yan koltuğunda araba kullanan jimin'e döndüğünde hâlâ gülüyordu.
"jimin, namjoon bu sevimli çocuğu salonda bulmuş ve nasıl heyecanlı olduğunu görmeliydin. öylesine sapık gibi davranıyordu ki yoongi'yi korkuttu. ben konuşmasam yoongi bizimle gelmezdi bile."

"yoongi hepimizden küçük," jimin daha cümlesini bitirmeden namjoon gülerek lafını bölmüştü, "her anlamda." kaşlarım çatılmış bir şekilde yanımda oturan namjoon'a bakarken kulaklarımın uçları yanıyordu. istemeden parmaklarımla oynuyordum ve biraz daha zorlasam arabanın kapısı ile birlikte uçup gidecektim. hayır utanmıyordum ama aynı zamanda neden bu arabada jungkook'un abisi ve arkadaşlarıyla olduğumu da bilmiyordum.

"neden boyumla dalga geçiyorsunuz? sanki siz çok uzunmuş gibi konuşmayın. sizinle gelmek yanlış bir fikirdi sanırım." jimin birden arabayı durdurduğunda namjoon kendisinin uzun olduğu hakkında sessizce mırıldanıyordu. o anda beni gerçekten arabadan atacaklarını düşünüyordum çünkü o an gideceğimiz yere vardığımız fikri aklımın ucundan bile geçmiyordu. jimin arabadan inip bagaj kısmına yaklaştığında elinde torbalar ile geri gelmişti. içinde içecek olduğu belli olan torbalara bakarken yanıma gelmiş ve kapımı açmıştı. hoseok ve namjoon'un arabadan indiğini o anda anlamıştım. "sen diğerlerinin yanına git, ben bir şeyler alıp geleceğim. bir şey olursa beni arayabilirsin yoongi." bana diktiği gözlerine dikkatlice bakarken hızla başımı sallamıştım. jungkook'tan çok daha farklıydı. aralarında benzer tek bir şey bile yoktu. arabadan iner inmez hoseok ve namjoon'un yanına ilerlemiştim, çimlerin üstünde öylece oturuyorlardı. "jimin ile nereden tanışıyorsun?" yere oturmaya çalışırken namjoon'un sorusu ile ona dönmüş ve gülümsemiştim. "jungkook benim arkadaşımdı ve bu sayede tesadüfen jimin hyung ile tanışmış oldum."

ikisi konuşmaya devam ederken tırnaklarımı inceliyor ve kemirmemek için zor duruyordum. yanımda hissettiğim hareketlilik ile hızla bakışlarımı oraya doğru çevirmiş ve oturmaya çalışan jimin ile karşılaşmıştım. yana doğru kayarak ona daha fazla yer açtığımda elindeki torbayı önümüze bırakmış ve boynunu kıtlatmıştı.

"kim içmiyor?" anlamayan gözler ile hoseok'a bakarken sessizce mırıldanmış ve jimin'e dönmüştüm. hiçbir şey anlamıyordum. "yoongi, ehliyetin var mı?" namjoon'un sorusu ile kafamı olumsuz anlamda sallarken jimin'in sesi beni durdurmuştu. "saçmalama, gerçekten tam bir öküzsün. ben içmeyeceğim. keyfinize bakın." namjoon gülerek önündeki poşetten içkileri çıkarttığında sakince kapağını açmış ve yudumlamaya başlamıştı. jimin önüne doğru çektiği poşetin içinden meyve suyu paketini bana doğru uzatırken, gülümseyerek başımı eğmiş ve elinden almıştım.

"jimin en son birisiyle konuluşuyordu ve artık bize hiç anlatmıyor. bence seni gruptan yollama vakti geldi ama emin olamıyorum." jimin gülerek oturuşunu düzeltirken saçlarını taramış ve tekrardan onlara doğru dönmüştü. "belirsiz, artık konuşmuyoruz ama tahmin edin ne oldu."

caught in a lie, yoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin