20: Korkuna Tutsak Olma

Start from the beginning
                                    

Bu ona sonsuz güven duyduğum anlardan biriydi, geri dönüp beni alacağını söylüyorsa alacağını biliyordum.

Geri çekildiğimde bir süre aval aval bakıştık, ne diyeceğini bilemediği için yüzündeki tatlı şaşkınlıkla başını kaşıdı. "Gidiyorum?"

Sesindeki kararsız tını kalmasını istersem anlatacağım her şeyi dinlemeye hazır olduğunu gösteriyordu, tebessüm edip onaylarcasına başımı salladım.

Nihayet o geriye dönüp çekip giderken bir süre ardından baktım. Bu sırada Yessey sesinde, gizlemeye çalıştığı ancak benim fark ettiğim bir mutlulukla mırıldanıyordu.

"Şuna bakın, nasıl da kaynıyor kanları..."

Suratıma hafif bir pembeliğin yayıldığından emin olsam da bunu belli etmek istemediğim için uzun sarı saçlarımın yüzümü kapatmasına izin verdim ve Yessey'e bakmadan kulübenin açık kapısından girdim.

"Yoksa hala kahvaltı yapmadın mı?"

Onu oyalamak için gün ışığının içeri pek sızmadığı karanlık kulübeyi inceliyor, bakışlarımı masanın üzerinde gezdiriyordum. Yessey cevap vermeden önce gülse de arzu ettiğim şeyi yaptı ve konuyu değiştirmeme izin verdi.

"Çoktan yaptım! Hatta az önce güzel bir orman yürüyüşünden döndüm."

"Havalar bu aralar soğuyor, kendine dikkat ediyorsun değil mi?"

Samimi bir ilgiyle ona döndüğümde kulübenin tahta kapısını sıkıca kapatmış, kendini yer minderine bıraktıktan sonra sırtını duvara yaslamıştı.

Gözlerimiz birbirine değdiğinde boğazımın kuruduğunu hissettim. Sanki ona anlatmak için geldiğimi, hatta geleceğimi çok öncelerden bilirmiş gibi bakıyordu şu parlak gözleri...

"Boş ver şimdi beni," diye mırıldandı derin bir nefes verip. Ardından karşısındaki mindere eliyle iki kez vurup beni yanına çağırdı. "Gel bakalım. Seni dinleyeyim."

Mutfak tezgahına doğru yönelen adımlarım ilerlemekten vazgeçtiler, masanın üzerindeki bir bardak soğuk suyu diktikten sonra boğazımın kuruluğunun biraz olsun geçmesini umdum ancak nafile, nefesim hala göğsüme güç bela süzülür gibiydi.

Adımlarımın yönünü değiştirip yaşlı adamın karşısına ilerledim ve yavaşça bedenimi yumuşak mindere bıraktım. Yeniden göz göze geldiğimizde Yessey bana güven veren o tebessümüyle bakıyordu.

Kır saçları yer yer dökülmüştü, uzun zamandır tıraş olmadığını gösteren beyaz sakalları iyice uzamış, yüzünü çevrelemişti. Sanki biraz da zayıflamıştı, gittiğimden beri onun kendine pek iyi bakmadığını hissetmeme sebep olan bir görüntüsü vardı.

"Yessey," diye fısıldadım. "Sahiden iyi misin?"

Ben, onu resmen terk etmiştim. Üstelik bana ne çok alıştığını bilmeme, bırakmak istemediği için onunla yaşayabileceğimi teklif etmesine rağmen.

"İyiyim küçük kız," dedi tebessümü hala kaybolmazken. "Seni gördüğüme sevindim."

Kırışıklarla dolu yüzündeki bir çift çukura benzeyen gözleri yüzümün her zerresini inceledi, hafifçe kızarmış yanaklarım, hızlı hızlı nefes alıp verdiğim için büyüyüp küçülen burun deliklerim, heyecandan kuruyan dudaklarım ve gözlerim...

Orada sakladıklarımı bildiğine emin olduğum gözlerim.

"Yessey," dedim bir kez daha. "Buna daha fazla katlanabileceğimi zannetmiyorum. Her gün bununla yaşamak..."

Kulübedeki tek pencerenin perdelerini sıyırmadığı için karanlığa hapsolmuş gibiydik, susup derin bir nefes verdim. O pür dikkat beni dinliyordu, ikimizin nefes alış verişlerinden başka ses duyulmuyordu.

UNUTULMUŞ KUŞLAR GÖĞÜWhere stories live. Discover now