?/1

644 46 55
                                    


iyi okumalar <3

•••

Savaş bitti.

Savaş, bitti.

Bunca olan şeyden sonra inanmak zor geliyor insana. Onca karar, onca yanlış karar sonuncunda ışığı bulmak tuhaf geliyordu Pansy'ye. İşte oradaydı, aslanların masasında büyücülük dünyasını kurtaran çocuğun yanında oturuyordu ışığı. İç çekerek tabağına baktı. Kaçıncı haftaydı bu 2 mi?

İki haftadır düzgünce yemek yemiyordu. Birkaç parça meyve ile geçiştiriyordu açlık hissini. Annesinden aldığı mektup okuldaki bütün pozitif ve mutlu havasını bozmuştu.

Dudaklarına değen patates kızartması ile yanındaki Draco'ya döndü. Tek kaşını kaldırdı. "Ne var?" Draco gözlerini devirip patatesi tekrardan Pansy'nin dudaklarına değdirdi. "Aç ağzını."

Pansy gözlerini devirip dudaklarını araladı, Draco patatesi kızın ağzına attı. Gülümseyerek önüne döndü, tabağında ne kaldıysa ağzına attı. "Yavaş ol, boğulacaksın." Draco hızlı hızlı ağzındakileri bitirip ayaklandı. Peşinden Pansy de kalkarken adını duymasıyla karşıdaki masaya baktı. Hermione kızın onu duyduğundan emin olduktan sonra Draco'dan öğrendiği origami kuşunu Pansy'ye üfledi.

Pansy kağıdı açtı.

"İhtiyaç odasında buluşalım. Anlatacağım şeyler var."

Pansy iç çekerek kafasını salladı, onun gördüğünü umarak. Draco sırıtarak nota baktı. "Uuuu." Pansy gözlerini devirip Draco'nun kafasına vurdu. Draco gülerek başını ovuşturdu, ikisi birlikte Büyük Salondan çıktılar. "Hogwarts bu sene farklı hissettiriyor." dedi Draco etrafı sanki ilk defa görüyormuş gibi incelerken.

"Belki de kalacak tek yerin olduğu için olabilir mi?"

~~~

Draco savaştan sonra insanların aklında oluşturduğu negatif kişiliğini düzeltmek için bütün herkesten özür dilemişti. Potter'a elini bir kez daha uzattığında eli bu kez reddedilmemişti. Ancak bu ona yetmemişti.
Bir şeyler eksikti. Bazı şeyler özgürlüğe kavuşmamıştı.

Artık dayanamadığını hissettiğinde ailesine hayatı boyunca hiç "temiz kan" bağımlısı olmadığını, artık hayatını istediği gibi yaşamak istediğini anlatmıştı. Pek sinirlenmemişlerdi, oğlunun muggle'lara olan tutkusunun farkındaydı Lucius Malfoy. Ta ki Draco kızların yanında erkeklerden de hoşlandığını söylene kadar. Büyük bir kaos ortamı oluşmuş, dakikalar içinde Draco'nun morarmamış yeri kalmamıştı.

Dövülmesinin üstüne evden de atılınca ne yapacağını şaşırmıştı Malfoyların varisi. Babası her şeyine el koymadan önce bankasında ne kadar para varsa hepsini muggle parasına çevirmiş, çantasına doldurup büyücü dünyasını terk etmişti. Onu sıcacık karşılamıştı muggle dünyası. En çok da Granger kızı yanında olmuştu. Onu evine davet etmiş, hiçbir şey için yargılamamıştı. Hatta Draco'nun önceden söylediği şeyler için yüzlerce kez özür dilemesinin önemli olmadığını da söylemişti. Affedilme hissi Draco için çok yeni ve hoştu. Hermione'nin kendisi kadar ailesi de onu kabul edince evlerine davetlerini kabul etmişti.

Bu olayın aralarında bir şey alevlendirdiğini düşünen ikili çıkmaya başlamış, ancak bunun arkadaşlıktan başka bir şey olmadığını anlayınca -yaklaşık beş ay kadar sonra- ayrılmışlardı. Bu beş ay içinde Draco, babasından sadece iki mektup almıştı. Biri ondan ne kadar tiksindiğini uzun uzun anlatan iki sayfalık bir mektupken, diğeri aile ağacındaki fotoğrafının yakıldığını, aileden reddedildiğini haber veren bir mektuptu.

Draco elbette üzülmüştü, ancak kesinlikle pişman değildi. Sonunda kendisi olabilecekti! Bundan daha güzel bir şey olabilir miydi? Hogwarts'ın tamirine gönüllü olarak katıldığında kesinlikle iyi bir karar verdiğinden emin olmuştu. Yaşamı artık kendi ellerindeydi.

~~~

Draco gözlerini devirip Pansy'yi sırtına aldı. Kız ona bağırırken zindanlara yürümeye başlamıştı. Boş koridorda adım sesleri yankılanıyordu. "Tek kalacak yerim değil, Hermione beni evine almıştı, hatırlatırım." Pansy kollarını Draco'nun boynuna dolayıp kafasını omzuna yasladı. "Yazın sürekli seni ziyarete geleceğim." Draco güldü. "Ah sen ve aşık olmaması gereken kişilere aşık olan şu kalbin..."

Meyankökü || Pansmione & Drarry Where stories live. Discover now