55 10 10
                                    

medyadaki şarkı: troye sivan - suburbia

iyi okumalar.

⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯


bloom / /bluːm/

[verb.]

to produce flowers

⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯

kılımı kıpırdatacak kadar güç yoktu bedenimde.

"jeongguk'un bu durumda yaşaması mümkün değil, seokjin. onu entübe etmek nefes almasını bir süreliğine kolaylaştırabiliyor, entübe ederek soluk borusuna tıkanan çiçekleri iyice ciğerlerine bastırıyoruz."

"anlamıyorsun, kardeşim her gün acı çekerek uyuyup uyanıyor. jeongguk buraya gelmeden önce kaç kiloydu haberin var mı senin? siz onu makinelere bağlarken ben artık onun eline bile tutmaya korkuyorum canı yanacak diye." bir hıçkırık sesi. "neden acısını azaltmak yerine onu daha da öldürüyorsunuz?"

"bak, nasıl hissettiğini anlıyorum ancak bu durum jeongguk'un elinde. önünde iki seçenek var, ya ameliyat olup akciğerlerindeki kökleri çıkaracağız ya da acı çekerek ölecek. ancak kökler öyle hızlı ilerliyor ki bu seçimi senim yapmanı istemek zorundayım."

tüylerim diken diken olmuştu. öleceğimi zaten biliyordum, ancak bunu bir başkasından hiç duymamıştım ve bu beni öylesine korkutmuştu ki. kıpırdamaktan korkmuyordum çünkü zaten kıpırdayacak durumda değildim. yanımdaki makineden çıkan sese doktorla seokjin hyungun sesi karışıyordu.

ölecektim.

genelde dudaklarımın arasından ciğerlerime doğeu uzanan boru bu sefer boynumdaydı, bu açıkçası bok gibi hissettiriyordu. kimse soluk borusunun kesilip yapay bir borunun sokulmasını ve borunun bir makineye bağlı olmasını istemezdi.

"şimdilik soluk borusunu bir miktar temizledik ancak jeongguk'un bedeni daha fazlasını kaldıramaz. henüz çok küçük, eğer kökleri ondan almazsak bu sefer kökler tüm vücuduna yayılacak ve vücuduna sığmayıp tenini parçalayacak."

sessizlik oldu, kulaklarım uğulduyordu. sanki derin bir suya atlamış da su kulak zarıma basınç yapıyor gibi hissediyordum.

ölmek istemiyorum.

"jeongguk'un kararı-"

"jeongguk'un kararını dinleyecek kadar vaktimiz yok, seokjin. bir şekilde onu ikna et, ameliyatı yapalım. önünde daha yaşayacak çok yılı var, kendisini böyle heba etmesini izleyemeyiz."

dayanamadım, araladım gözlerimi. ışık ve saatlerce kapalı olmaları sebebiyle gözlerim bulanık görürken ayağımı kıpırdatmaya çalışıp uyandığımı fark ettirmeye çalışmıştım. ki başarmıştım da, ikisinin de gözleri bana dönerken gözlerindeki endişe parıltıları yüzünden zorla yutkunmuştum. konuşamayacağımı biliyordum, bu yüzden parmağımı yavaşça yattığım hastane yatağına sürtmüş, sesimin yetmediği şeyleri hastane örtüsüne çizmiştim. ameliyat olmak istemiyorum. seokjin hyungun gözleri şokla irileşmiş bir şekilde gözlerime dönerken gözlerimi ağır ağır kırpmış, kesik bir nefes almıştım. kaç doz ağrı kesici almıştım bilmiyordum ancak sarhoş gibi hissediyordum.

keşke hastanede geçirdiğim ayları taehyung ile sahilde piknik yaparak geçirebilseydim diye düşündüm kendi kendime. hayali bile dudaklarımın kıvrılmasını sağlarken gözlerimi önce seokjin hyungumda sonra ise doktorumda, yani namjoon hyungda, gezdirmiştim.

parmaklarım tekrar sürttü yatağa. bu sefer onun güzel ismi döküldü parmaklarımdan, tıpkı gözümden akan sıcak yaş gibi. taehyung bilmesin sebebini. sadece onu sevdiğimi söyleyin.

bazen bir şeyler olmadan yapamayacak gibi hissederdi insan, benim için bu 'şey' kesinlikle kim taehyung'du. çocukluğum, evim, mor kardelenim, ilk ve son aşkımdı o. bana bir şeyler öğreten oydu, beni koruyan, seokjin hyungla beraber büyüten, her düştüğümde kaldıran oydu.

özür dilerim kardelenim, bu sefer izin veremeyeceğim beni kaldırmana. çünkü ben öylesine güzel düştüm ki, olduğum yerden kalkmak sana hakaret olur.

sonraki bölüm final.

affection, taeggukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin