𝟏𝟐

275 44 20
                                    

2 hafta sonra:

Hayatım nispeten düzene girmişti, beni bir hafta yataktan çıkartmayan gripten kurtulmuş, saçma sapan magazin haberlerini tamamen atlatmıştım. Bu esnada Haruto ile iyice de yakınlaşmıştık, artık bol bol konuşuyor, hatta vakit bulduğumuz zamanlarda ,gizliliğe dikkat ederek, buluşuyorduk. İki normal arkadaşa dönüşmüştük. Bu nedenle bir kaç gün önce buluşmaya karar vermiştik ve bende bunun için evden çıkıyordum. Yavaş yavaş kış sonlanıyordu ve bu içimde garip bir hüzün duygusu bırakıyordu.

Dış kapıdan çıkar çıkmaz yüzüme çarpan rüzgar, koyu sarı saçlarımı havalandırmış, enseme soğuk bir dokunuş bırakmıştı. Buluşmak için karar verdiğimiz yeri bilmiyordum. Ancak evime yürüme mesafesindeydi ve cebimden taksi parası çıkmayacağını bilmek beni mutlu etmişti. Oldukça kısa süre sonra gördüğüm oldukça yüksek ve eski gözüken bina ile sağa döndüm. Haruto'nun anlattığı gibi yangın merdivenine ilerleyip tırmanmaya başladım.

Oldukça eski gözüken ve yer yer paslanmış bu merdiven ne kadar güven vermesede kendimi telkin edip tırmanmaya devam ettim. Ben basamakları aştıkça altımdaki boşluk artıyor ve istemsizce korkmama neden oluyordu. Sonunda mermer zeminle karşılaşınca derin bir nefes verdim.

Hava yavaş yavaş kararıyordu ve bir binanın tepesinden bakınca turuncu-pembe gün batımı çok daha etkileyici görünüyordu. Etrafa bakındım. Ön cepheye bakan tarafta oldukça büyük bir reklam tabelası vardı. Tam tersi tarafta ise bir kaç minder ve etrafı izleyen Haruto bulunuyordu. Yavaş adımlarla yanına ilerledim. Yanına gelmeme bir kaç metre kala beni fark etmiş, bana doğru dönmüştü. Yüzünde samimi bir gülümseme bulunuyordu. Birkaç adım daha atıp yanına oturdum. Karşımda oldukça güzel bir manzara vardı. Günbatımının yoğun ışıkları altında Seul oldukça güzel gözüküyordu. İlerideki Han nehri parlıyordu. Uçuşan saçlarım eşliğinde konuştum.

"Seul kadar büyük bir şehrin bu kadar güzel görünebileceğini hiç düşünmemiştim."

"Burayı görene kadar bende düşünmüyordum."

Ardından aramızda bir kaç dakikalık bir sessizlik oluştu.

"2 yıl Osaka'da yaşadığını söylemiştin. Peki neden?"

Sorusuyla kafamı ona çevirdim. Bunu anlatmalı mıydım, pek emin değildim. Uzun süre cevap vermemem sonucu konuştu.

"Özel bir sebebi varsa özür dilerim. Anlatmak zorunda değilsin."

Kibarca gülümsedim.

"Sorun değil."

Ardından bir kaç nefeslik bir aradan sonra konuşmaya devam ettim.

"Bazen işittiğin tek bir söz, hayatını geri dönüşü olmayacak bir şekilde değiştiriyor. Baksana bende bunun en iyi örneğiyim. İngiltere'de doğup, büyüdüm. Babam oldukça ünlü bir inşaat firmasının veliahtı, annem ise isim yapmış bir hukuk firmasının kurucusunun biricik kızıydı. Sonunda bir anlaşma ile ikisini evlendirmeye karar vermişler. Anlarsın, hiç bir zaman mükemmel bir evlilikleri olmadı. Çocukluğum boyunca babamın annemi genç kadınlarla aldattığına tanık oldum. Sonra, 15 yaşıma geldiğimde annemin beyninde tümör olduğunu öğrendim. Atlatmak için çok çabaladı, ama bununla başa çıkamadı. Annemi kaybettikten sonra İngiltere'de kalmak için bir sebep göremedim. Okulumdaki öğrenci değişimi programına katıldım ve Osaka'ya gittim. Liseyi orada bitirdim."

"Ben... Üzgünüm, hatırlatmak istemezdim."

Anlayışlı bir şekilde gülümsedim.

"Sorun değil, böyle olduğunu bilemezdin."

smoke • Watanabe HarutoWhere stories live. Discover now