Bölüm Elli Yedi - Büyük Oklar Derin Yaralar

En başından başla
                                    

Aldığım nefeslerle birlikte Liva'yla bakışırken ilk hamleyi yapmam gerektiğini düşünerek bir adım öne atıldım, Liva adımımı gerçekleştirmeme imkân tanımadan üzerime nereden geldiğini anlamadığım büyü gücünü gönderdiğinde geriye doğru sendeledim fakat düşmedim, sırtüstü köprü biçiminde eğilip avuç içimle yerden destek alarak doğruldum ve hızlı bir taklayla Liva'nın üzerine hücum ettim.

Liva son anda yönünü değiştirip ona karşı yapacağım hamleden kurtulduğunda "Güzel hareketti," demeyi ihmal etmedi.

Gülümsedim. Terlemiştim ve nemli saçlarım alnıma yapışmaktaydı. Başımı salladıktan sonra ona döndüm. "Senden kaptım."

"İşe yaradığımı görmek güzel," derken yerdeki siyah matarasını aldı. Ben iplere yaslanarak dinlenirken Liva geniş ağızlı suluğu ağzına götürüp birkaç yudum içtikten sonra bana uzattı. Suluğu elinden kaptığım gibi ağzıma diktim ve içindeki tüm suyu bir sene boyunca su yüzü görmemişçesine sömürdüm.

Ben soluk soluğa kalmışken Liva çok da yorulmuş gibi görünmüyordu, evet eğitime başladığımız anki kadar dinç olduğu söylenemezdi ancak benim gibi nefes nefese de değildi.

Çok... Güçlü bir genç kadındı, imrenilesiydi.  

Matarayı yere bırakırken iplere yaslanan Liva'yı göz ucuyla incelemeye sürdürdüm. Üzerinde boğazlı, en ufak bir dekoltesi olmayan triko atleti, siyah kot pantolonu ve başının tepesinde sıkı bir at kuyruğuyla şekillendirmiş olduğu kestane rengi saçlarıyla baştan ayağa Liva'ydı ve kendine has maskülen tarzıyla oldukça çekici görünüyordu. Arkamda eğitim veren erkeklerin çoğundan yetenekliydi.

Onun hakkında düşünürken sorularımı içimde tutamadım ve "Nasıl bu kadar... Geliştin?" diye sordum.

Benim gibi sırtını iplere yaslayıp hafifçe gülümsedi. Gözleri karşımızda kalan, yüzeyini yapraklı ağaçların süslediği koyu yeşil ormanı izliyordu. "Yılların tecrübesi," dedi, bunu söylerken aynı zamanda iç çekti sanki. "Yedi yaşımdan beri dövüş tekniği üzerine eğitiliyorum. Başka bir konuda iyi olmam için şans verilmedi, ben de tüm hakkımı bunda kullandım."

Yedi yaş...

Normal bir çocuğun okula başlayıp eğitim göreceği, ailesinin değil askerlik eğitimine göndermek, sofra kurup toplamasına bile izin vermediği minik bir yaş. Kendi dünyamda -eğer Alaz böyle düşündüğümü duysa "senin dünyan burası" diye düzeltirdi ki haklıydı- düzeltiyorum, normal insanların yaşadığı dünyada bir çocuğun o yaşta bu tarz faaliyetler gerçekleştirmesi imkansızdı. Fakat Alaz'ın "Üç yaşımda büyüyle suçlu bir adamı öldürmem istendi" cümlesini hatırlayınca burada böyle şeylerin normal olduğunu anlamak durumunda kalıyordum.

Ama...

Yine de normal değildi.

Liva'ya bakmayı sürdürürken, "Ailen..." dedim. "Onlar da mı asker? Ya da kraliyet sevdalısı? Bu yüzden mi o yaşta eğitilmeye başladın?"

Dilini dudaklarının üzerinde gezdirdi. İçine sesli bir nefes çektikten sonra "Benim ailem yok Efsan," dedi bir çırpıda.

Yüzüme okkalı bir tokat yemiş gibi oldum. Ağzımı açtım, bir şey söylemek istedim fakat yalnızca "Ben..." diyebildim. Başımı çok hafif oynattım. "Bilmiyordum, gerçekten. Çok özür dilerim."

Hafiften tebessüm ederek omuz silkti. "Nereden bileceksin ki? Bu konu hakkında hiç konuşmamıştık. Özür dilemene gerek yok."

Aslında, sanırım Liva'yı anlayabilirdim. Benim de bir ailem yoktu, aileden kastım, evet anne babam bildiğim, kendimi bildim bileli yanlarında yaşadığım insanlara sahiptim ancak biyolojik anne babamın yaşamadığını öğrenmiştim. Nihayetinde esas ailem yoktu. Hem bunun nasıl bir şey olduğunu Liva'dan da duymak istemekten hem de onunla ilgili hiçbir şey bilmemenin verdiği merak nedeniyle, "Kendini bildin bileli mi?" diye sordum.

KARANLIĞIN ŞEHRİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin