Karanlıktı, gözlerimi açtığımda etraf. Tişörtüm üstümdeydi ama altım çıplaktı. İnce bir çarşaf dışında da bir şey yoktu. Yerimden kalkamayacak kadar ağrıyordu kasıklarım. Öfkem, gururum yerle bir olmuştu artık. Bu sefer emindiim. Asla aydınlığa kavuşamayacaktım. Asla eski ben olamayacaktım. Kendime güvenimi kaybetmiştim. Çarşafa dokunmadım. Öylece daldım banyoya. Buz gibi suyu açtım. Hissizlik? Tam olarak buydu. Soğuğu hissetmiyordum. Bunu bilmek iyiydi. Kalbim değil ama bedenim hissetmiyordu artık. Soğuğun altında durmaya devam ettim. Elim şampuana gitmiyordu. Duvara dayanmış öylece duruyordum. En sonunda saldım kendimi. Bağıra bağıra ağlamak istedim. İçimdeki nefreti bir şekilde kusmak istedim ama yapamıyordum. Sesim boğazımda kalıyordu. Gözümden yaşlar suyla beraber akıp gidiyordu. Hepsinden nefret ediyorum, herkesten. Ama en çok senden Sayer! En çok senden!

Bilmem kaç dakikadır içerideydim ama ne ağlamam kesilmişti ne de suyu kapatmıştım. Hala buz gibi suyun altındaydım. Hissetmeden nereden mi biliyorum? Hayır hissediyorum. Soğuğu hissediyorum. Ama onun kadar soğuk değil. Kutupta bile güneş doğarken, kutuplar bile bazı zamanlar sıcakken Kerem, her zaman soğuktu. Her zaman karanlık. Onun güneşi yoktu. Bunu öğrenmiştim artık. Düştüğü kuyuya herkesi çekiyordu ve belki bizim sayemizde çıkabileceğine inanıyordu. Bencildi. Hem de çok.

''Zeynep?'' diye bir ses duyduğumda anlamam zor olmamıştı. Gelmişti. Yine her şeyi mahvetmeye gelmişti.

''Sana yapma dediğim her şeyi yapıyorsun. Kendine zarar veriyorsun. Yapma! Bunlara değmem.'' deyince ona öndüm. Bornozu alıp üstüme geçirmişti. Yüzüme bakıyordu ama asla gözlerime değil. Bana dokunmasını istemiyordum ama karşı da koyamıyordum. Yine yine! Kucağına alıp içeri taşımıştı. O yatağa dönmek istemiyordum. Asla! O da yapmamıştı. Beni başka bir odaya taşırken gözlerimi yumdum. Soğuğu şimdi daha çok hissediyordum. Beni tekrar bir yatağa yatırdığında bornozu üzerimden hafifçe çekip üstümde ıslak tişörtleri çıkartmıştı. Bana dolaptan tişörtle eşofman çıkartıp giç bakmadan giydirmişti. Gerçekten hiç bakmamıştı. Yorganla bahtaniyeyi çekip üstümü örttü. Sana minnettarıım Kerem, gerçekten(!)

''Sen değmediğin için değil, ben değmediğim için.'' dedim sonra da zaten uykuya dalmıştım.

''Günaydın bebeğim.'' İçeriden bir ses duyduğumda ne olduğuna anlam veremedim. Sese doğru yürümek için ayaklandım. Kahkahalar içeriyi dolduruyordu. Sesin geldiği odayı bulduğumda önünde durdum. Kapıyı yavaşça açtım. İçerisi ne kadar da güzeldi böyle. Pembenin en güzel tonu. Her yere hakimdi. Bir kadın vardı kucağında da bir bebek.

''Güzel kızım benim.'' diye bir ses daha gelmişti. İçerideki kapıdan biri girmişti.

''Kızımız uyandı babası. Seni çok özlemiş.'' Bu ses! Melis'indi. Bu bebek Melis'in miydi?

''Babası da onu çok özledi.'' Bebeği kucağına aldı. Sonra Melis'e döndü. ''Annesini de çok özledi. '' diyip Melis'i öpmüştü. Ama hayır, bu oydu. Kerem'di. Arkasını döndüğünde Melis beni görüp şaşırmıştı. Sonra Kerem de dönmüştü. Onunsa bir şaşkınlığı yoktu. Gülmeye başladı. Onunla beraber Melis'te. Kucaklarındaki bebek ise ağlıyordu.

''Ağlama anneciğim.'' diye bir cümle çıkmıştı ağzımdan. Ne demiştim ben? Anneciğim mi? O benim bebeğim değildi ki. Benim bebeğim olmazdı. Ama bana benziyordu. Gözleri, saçları...

''O senin annen değil, o anne olamaz.'' Bu ses Kerem'indi. Arkamdan gelmişti.

''O asla anne olamayacak.'' İçerideki kapıdan bir Kerem daha giröişti. Melis ise kahkahalarla gülüyordu hala. Bebek? Kuzum hala ağlıyordu.

''Ağlama, ağlama bebeğim. Seni çok seviyorum ağlama. Ne olur!'' diye bağırdığımda Keremlerin hepsi üstüme geliyordu.

''Bebeğim, bebeğim!'' diye bağırıyordum. ''Bebeğim!'' diye haykırdığımda gözlerim açılmıştı. Hayır bu kadar güzel kabus mu olurdu? Bebeğim, benim bebeğim. Gözlerim ağlamak için yalvarıyordu ama tek bir damla yaş kalmamıştı artık.

''Zeynep, iyi misin?'' Kerem'i yanımdaki koltukta uyanık bulunca ne yapacağımı nasıl tepki vereceğimi bilemedim.

''İyiyim,'' dedim yatakta düzelip elimi karnıma koyup. ''Neden iyi olmayayım? O kadar güzel bir kabus gördüm ki. Bebeğim, benim bir kızım vardı. Saçları aynı benim gibiydi, kıvırcık.'' dedim elimde olmadan gülümseyip.

''Ama bebeğimin yanında Melis vardı. Ona kızım diye sarılıyordu, öpüyordu. Benim bebeğime. Sonra sen geldin. Öyle mutluydunuz ki, benim bebeğimle yine! Sonra arkamdan sen geldin. Başka odadan yine sen çıktın. Bana öyle güzel hatırlattın ki anne olamayacağımı. Bebeğimse ellerini açmış beni bekliyordu. Minicik elleriyle gel yapıyordu. Anne gel! Ağlıyordu. Onu bana vermediğiniz için ağlıyordu kızım.'' Gözlerim istemsizce dolmuştu ama hala akmıyordu.

''Benim hayallerimi çaldın sen Kerem, umutlarımı. Beraber bebeğimi çaldınız. Benim hayatımı çaldınız siz. Şimdi mutlu musun? Mutlu musunuz?'' dedim elimi başımdan çekip ona döndüm. Anlamsızca bana bakıyordu. İfadesizce, öylece...

''Ben buyum.'' tekrar ona döndüğümde söylediğini idrak edemedim. Kendime yediremedim belki de. ''Ben buyum.'' Başını yere eğdi, tekrar. Parmaklarını dizlerinde birleştirmişti şimdi de.

''Kimsin sen? Katil? Kötü? Acımasız? Duygusuz? Sevgisiz? Hangisi?'' devam edemedim. Öfkem yeniden gözümü kör etmişti. ''Belki de hepsi. Belki daha fazlası.'' Gözleri yeniden beni buldu. Yine boş bakan gözleri öfkeliydi. Çok değildi belki ama öyleydi. Umurumda değil. Daha ne kadar ileri gidebilirdi ki? Ne kadar!

''Beni değiştiremezsiniz! Hiçbiriniz! Sana söyledim, asla iyi bir adam olmayacağım. Asla! Seni hiçbir şeye zorlamadım. Ne kadar kötü biri olduğumu biliyordun. Yine de buradasın!'' Yerinden kalkıp yanıma geldi. Kolumu yakaladığında bana dokunması sanki bıçak saplamış gibi bir acı vermişti. Çekmek istedim ama sanki donmuştum. Hareket edemedim. Gözlerine baktım. O lanet yeşillerine. İçerilerinde Kerem'in iyi biri olduğunu gösteren en ufak bir ışık aradım ama yoktu. Ne yazık ki içi karanlıktı.

''Dün yaptığın peki? O da mı zorla değildi?'' sesim o kadar kötüydü ki sanki üstümden bir tır geçmişti.

''Eğer o lanet çeneni kapasaydın...'' devamını getirmesine izin vermeden yerimden doğruldum. Yorganı fırlatıp kalktım. Ah, işte yine beni suçluyordu. Yine! Tartışmam anlamsızdı, o hep haklıydı kendi gözünde. Burada daha fazla durmayacaktım, onunla burun buruna. Asla! Bir daha bana dokunmasına izin veremezdim. Dayanamazdım ki buna. O geceyi de, Melis'i de, o rüyayı da silemezdim aklımdan. Odadan çıkıp açmak için ışık aradım, yakıp aşağı indim. Kapıya yaklaştığım sırada sesini duydum.

''Yapma.'' Yapma? Neyi yapmayayım? Gitme demeye cesaretin yok değil mi?

''Kendine iyi bak Kerem. Çünkü bir gün gerçekten ödeşeceğiz.'' Son sözümü de söyleyip dışarı çıktım. Neyse ki hava güneşliydi, fazla soğuk da değildi. Üşüyecektim belki ama onun soğukluğu gibi olmayacaktı hiçbir zaman.

Ayağımda ayakkabı, üstümde tişört ve eşofmandan başka hiçbir şey yoktu. Gerçekten. Saçım, yüzüm rezeletti. Gerçekten sokak kadınlarından hiçbir farkım yoktu. Gidecek bir yerim? O mu? O zaten yoktu!

Okumadan Geçme! :D

Öhöm, öhöm. Ne diyim, kendimle gurur duydum. Güzel bir bölümdü. Oldukça iyi bir ilerleme var bende, bence.

Kerem'e kızabilirsiniz, sövebilirsiniz ama bana lütfen içinizden sövün. :D Bir sonraki bölüm sırları dökmeye başlıyoruz. Kerem'i dinliyoruz. Tabii Zeynep'i bulup kendini dinletebilirse. Sizce yapabilir mi? Dinler mi Zeynep onu? Diğer karakterleri de merak etmeyin. Olayları Zeynep'in ağzından anlattığım için henüz ortalarda görünmüyorlar. Kız ne yaprsın sadece Kerem'i görüyor. Bu tecavüz olayı bazılarınızı belki hepinizi rahatsız etmiş olabilir. Kerem'i bu kadar kötü gösterdiğim için bana kızabilirsinizde. Ama kabul edin, biz kötü Kerem'e aşığız. Neyse yorum ve beğeniler ellerinizden öper :)

İntikamın BedeliDonde viven las historias. Descúbrelo ahora