tired

200 25 43
                                    

uzun süredir iyi değilsin.
geceleri seni uyutmayan kendi düşüncelerinin sesi mi?
belki veda etmenin vakti gelmiştir.
çünkü ben çok yorgunum.

.
.
.

saat henüz sabahın sekizi. gözümde dün geceden beridir bir damla olsun uyku yoktu. uykunun ne demek olduğunu unutmuş gibiydim. tüm gece aklımda o dolanırken zihnimi kapatmak ve başka bir evrene geçiş yapmak, ayıp olurdu.

zaten dağınık olan saçlarımı karıştırdım, yatağımdan doğruldum. dakika geçmek bilmezdi, bir şeyler bulmalıydı insanoğlu bu ölümsüz zamana.

banyoya gittim, çatlak aynamdan kendime baktım. ne zamandır görmüyordum yüzümü bilmiyorum ama midem bulanmıştı. ne kadar da çirkin bir görüntüydü bu? göz altlarım fazlasıyla belirgindi, yanaklarım içe çökmüştü. uzaktan bana bakarak istediğiniz her türlü kötü çıkarımda bulunabilirdiniz. çünkü tam da öyle görünüyordum. dışım, içimi yansıtıyordu. derin bir nefes verdim. daha fazla kendime bakarak işkence yapamazdım. bugün halletmem gereken birkaç işim vardı. bir duş aldım, saçlarımın kurumasını beklemeden sokağa çıktım. eczanelerin açılma saatine dek şurada burada oyalandım, bitmeyen zamanı harcamaya çalıştım. 

vakit geldiğinde eczaneye giriş yaptım. kasiyerdeki kız bana baktı, gözlerini kaçırdı ve arka odaya gitti. birkaç mırıltı duyuldu. içeriden bir adam çıktı bu sefer. sıkıntılı bir nefes koyverdi. 

"buyrun?"

anlaşılabilir bir tepkiydi. önceden burada geçirdiğim krizleri ve kavgaları anımsayınca oldukça iyimser bir tepkiydi hatta. yokluktan titreyen elimi ceketimin cebine attım. buruşmuş reçeteyi çıkartıp masanın üzerine bıraktım. eline alıp küçümser bakışlarla inceledi.

"sakinleştirici?"

"öyle." mırıldandım.

başka bir şey demedi. adı gibi bildiği raflara uzandı. bir kutu çıkartıp önüme bıraktı. reçetenin sahte olduğunu biliyordu, bir şey yapmadı. itip kakalamadı. o da yorgundu sanırım. onun  adına üzüldüm. parayı çıkartıp tezgaha koydum. ilacı da cebime yerleştirdim, ayrıldım dükkandan. uyuşturucusuz geçen kaçıncı günümdü bilmiyorum. kafam sayısala da çalışmaz oldu bu sıralar. ancak en azından onunla buluştuğumda kötü bir senaryoyu eksiltmek adına, sakinleştirici en iyi çözümdü benim için. 

hava kararana dek sokakta oyalandım. tüm gün boyunca ne yaptığımı ben bile bilmiyorum. ancak kendimi dizginlemek adına her türlü şeyi denemiştim. tüm gün dudaklarıma bir sigara dalı bile konmamıştı. kokusunu alsın istemezdim. geçen sefer yeterince utanmıştım zaten. 

ellerimdeki titreme varlığını şiddetle hissettirmeye başladığında eve döndüm. cebimdeki sakinleştiriciyi kullandım. uyuyakalmamayı umdum. berbat olurdu bu. telefonum çaldı bir iki kez. bakmadım. ısrarla sürekliliğine devam etti. bense üzerimi değiştirdim. tekrar aynamın önüne gittim. gözlerimin önüne gelen saçlarıma baktım umutsuzca. havaya kaldırsaydım nasıl görünürdü? denedim, kesinlikle fazla mutlu görünüyordu, bozdum hemen. benlik değildi. telefonumdan saate baktım. o sırada tekrar çalmaya başladı. terushima'ydı. derin bir nefes verdim. yanıtlayarak telefonu kulağıma götürdüm.

"tendou?"

"hm?"

"woah yaşıyormuşsun. öldüğünü düşünmüştük. millet, tendou yaşıyormuş!"

telefonu her ne kadar kulağından uzaklaştırıp diğerlerine bağırsa da sesi net bir şekilde geliyordu, göz devirdim.

"her neyse adamım, epeydir mal almıyorsun. ne zaman geleceksin?"

gözlerimi kısarak aynaya yaklaştım. parmak uçlarım dudağımın kenarına gitti. ne zamandan beri dudağımın kenarında bir ben vardı?

"tendou?"

bunu boşverip parmaklarımla saçlarımı, en azından kâkülümü düzelttim.

"hey terushima baksana, hiç parfümün var mı?"

"ne? neyden bahsediyorsun?"

"parfüm diyorum, var mı?"

bir süre telefonun öbür ucundan ses gelmedi.

"var..? sen iyi misin?"

"bana şimdi getirebilir misin? acil bir durum da."

"tendou-"

"teşekkür ederim. bir saate kapımın önüne çıkarım."

telefonu kapatıp cebime koydum. abartıyor muydum bilmiyorum. belki de hiç gitmemeliydim oraya. onu benimle tanıştırmamalıydım. ancak ne yazık ki mantığını kullanabilen birisi değildim. o, yeşil gözlerini kırmızılarıma diksin diye kıvranırken aynı zamanda onu ittiremezdim. en azından birazcık daha, sadece birazcık daha baksındı bana. 

terushima geldi. avucuma bir parfüm şişesi bıraktı. garipsedi bir miktar beni. fakat uzun sürmedi. bakışları anlayışla karşılıyordu. bir elini omzuma koyup sıktı, gitti. teşekkür etmedim. gerek yoktu.

birkaç kez sıktım üzerime. saate baktım. az kalmıştı. on ikide ayrılmıştık. biz konuşalı bir saat olmamıştı fakat ben yine de on birde gidecektim, zihnim beni yanıltıyor olabilirdi ne de olsa.

sanırım sakinleştirici etkisini göstermeye başlamıştı. hiç stresli hissetmiyordum. derin bir nefes verip yola çıktım. hava düne göre daha soğuk gibiydi, sorun değildi.

yürüdüm, yürüdüm, yürüdüm. bir ara yolu karıştırdım, kafam pek yerinde değildi, geri döndüm, yürümeye devam ettim. titrek lambalı tabelayı gördüğümde içim rahatladı. uyuşuk adımlarla ilerledim. gözlerim bir bank aradı. kaldırım taşından daha sağlıklı olurdu sanırsam. ancak bulamadım. bu yüzden bir yere oturmaktansa bir ağaç gövdesine yaslandım.

esnedim birkaç kez. saatime baktım. fazla erken gelmiştim galiba. ayaklarım ağrıdı. sırtımı ağaca sürterek yere çöktüm. oturarak beklemenin bir sakıncası yoktu sanırsam.

yoldan geçen insanların sayısı yavaş yavaş azalmaya başladı. saat ilerlediğinden olsa gerekti. hava da biraz daha soğumuştu sanki? kollarımı göğsümde kavuşturdum. başımı dizlerime gömdüm. kalbim hızlı atıyordu. onu buradan hissedebiliyordum. düşündükçe daha da gerçekdışı geliyordu dünkü konuşma. sanki o rüyama inen bir melekmiş gibiydi. bana acıyan, küçük bir iyilik yapmak isteyen bir melek. rüya demişken... zihnim fazla mı yorulmuştu? aşırı yorgun hissediyordum. zihnim aşırı yoğundu. kapanmak istiyor gibi...
uyku ağır yorganını üzerime bıraktı. itmeye çalıştım ancak başaramadım pek.

gözlerim en ağır şekilde kapandı. ama ben istemiyordum ki. uyumayı istemiyordum. ben sadece... onu istiyordum...

bilincim kapandı. bir ara uyandım gibi oldu. uykuyla olan savaşımı yenmişim gibi. ancak başımı yasladığım şey o kadar huzurluydu ki daha fazla direnemedim.

.
.
.

lover is a day ¦ ushitenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin