bölüm on dört¹⁴

Bắt đầu từ đầu
                                    

Tekrardan yürümeye başladığımızda Jeno, elindeki bardağı dudaklarına yaklaştırmış ve dumanı tüten o zehirden bir yudum aldıktan sonra karşısına bakmıştı. Batmaya başlamış güneş yüzüne vuruyorken aldığı yudumdan sonra havaya bir buhar yayılmıştı, bana baktı usulca.

"Bunu hatırladığını bilmiyordum."

Zamanında birlikte bir kafeye gittiğimizde Jeno'nun kahvesine istettiği ekstra bilmem kaç shot alay konusu olmuştu ve o günü unutabildiğim söylenemezdi.

"Teşekkürler, Yifei."

Sesindeki tonun ne anlatmak istediğini çözemesem de unutulmamış olduğunu bilmesini ister gibiydim.Hafifçe tebessüm ederek bakışmamızı kestim ve önüme döndüğümde Latte'den bir yudum aldım, onu cevapsız bırakmak istemesem de bir şey söylememeye karar vermiştim.

Gökyüzü pembenin tonlarına bürünmeye başladığında kahvelerimiz artık bitmişti, yol boyu konuşmamıştık. Sağ elimde tuttuğum Latte bardağından bakışlarımı ayırdığımda gözlerimi ona doğru çevirdim. Sessizdi ancak düşüncelerinin hiçbir zaman susmadığını biliyordum.

"Ne düşünüyorsun?"

Cümlenin dudaklarımdan ani ayrılışı üzerine bana baktı göz ucuyla, ardından yeniden önüne döndüğünde yaklaştığımız yeşillik alanın düzenle sıralanmış banklarına yöneldik. Pek kalabalık değildi.

"Hangisinden başlamamı isterdin?"

Sorduğu sorunun ardından bedenimi tahta banka bıraktığımda Jeno da yanıma oturmuş ve hafifçe bacaklarını aralarken ellerini açtığı boşluktan sarkıtmıştı. Boş bardağımı kavradığım ellerimi dizlerime yaslarken bakışlarım kağıt yüzeydeki şekilleri incelemeye başladı.

"Canını en çok yakandan."

Dürüstçe söyledim çünkü mezarda ağladığı günü unutmam kolay değildi. Bunu bilmesine gerek yoktu belki de ancak, yardım edemesem dahi sürekli içine içine sorup söylediği o şeyleri dışa vurmasını isterdim. Beni ilgilendirmeyen birkaç cümleydi belki, ya da bilmeme ihtiyaç duymadığı bir şeyler ancak en azından iyi bir dinleyici olduğumu düşünüyordum.

O yorulana kadar konuşur, ben de onu o yorulana dek dinlerdim.

Jeno'dan cevap gelmediğinde kararında kesin olduğunu anladım. İki ay önceki gibi, kimseye hiçbir şey anlatmamakta ısrarcıydı. Parlatıcılı dudaklarımı birbirine bastırıp gözlerimi ona çevirdiğimde ise koyu kahveleriyle karşılaşmayı beklemiyordum. Aramızda pek bir mesafe yoktu ve siyah tutamların arasındaki gözlerin hedefi benim gözlerimdi.

Bir süre gözlerime baktı ancak bir şey demedi.

Neden tüm acılarını kendine saklamak ister gibi davrandığını merak ediyordum. Acaba hiç birilerine söylebilmeyi istemiş miydi? İçindeki her şeyi dökmeyi ve birinin tüm o döktüklerini alıp uzağa götürmesini?

Anlayamayacağımızı mı düşünüyordu? Ya da tepki alabileceğini?

Ucu fazla açık bu sorularımı yok etmek istediğim sırada hırkamın cebinde titreyen telefon ile irkildim. Odağım o tarafa kaydığında tuhaf bakışmamız kesildiği gibi fermuarlı cebimi açtım ve telefonumu çıkardım. Arayan Jinu'ydu, hemen yanıtlayarak kulağıma yasladım.

"Yifei? Ne yapıyorsun?"

Göz ucuyla Jeno'ya baktığımda artık bana bakmadığını, bitmiş olduğunu düşündüğüm kahve bardağıyla ayağa kalktığını fark etmiştim ki elini bana uzatmasıyla boş kahve bardağımı ona verdim.

"Dışarıdaydım. Sen ne yapıyorsun?

Okulda yoktun."

Gözlerim Jeno'nun arkasından bakarken ilerideki çöp kutusuna doğru yürüdüğünü gördüm.

"Evet, kendimi pek iyi hissetmiyorum.
Sanırım yine sırt ağrılarım başladı."

İfademde hafif bir somurtkanlık oluştuğunda önüme düşen saçı kulağımın arkasına sıkıştırmış, konuşmaya başlayacaktım ki Jinu benden önce davranıp devam etti.

"Seni ödevler için aramıştım, malum,
bir sürü dersi kaçırdım."

Görmeyeceğini bilsem de kafamı salladığımda Jeno yanıma gelmiş ve bir şey demeden oturmuştu.

"Evet, sana mesaj olarak atarım."

Konuşmamdan sonra Jinu teşekkür ederek telefonu kapattığında dudaklarımı ıslattım ve hemen yanımda duran çantamın ön gözüne uzandım. Ödevleri genelde not ederdim, bu yüzden çantamın fermuarını açtığım anda yabancı bir kağıt karşıladı beni.

Süper kahraman.

Zihnimin ne zaman bu kadar geriye attığını anımsayamadığım süper kahraman meselesi üzerine çantamın üzerindeki parmaklarım duraksadığında sertçe yutkundum, çok kısa bir anda kalbimin atışları anormalleşmişti. Sıklaşmaya başlayan nefeslerimi göz ardı etmeye çalışarak katlı kağıda uzandım, belki de başka bir şeydi ya da ben koymuştum ama ne olduğunu hatırlamıyordum.

Merakla dolmaya başladığım o kısa zaman diliminde kağıdı alıp önüme dönmüştüm ki yanımda oturan Jeno'nun da dikkatini çekmişti bu durum, yine de ses çıkarmamıştı.

Yutkundum ve kağıdı açtım.

Jinu ile buluşmaya gitme.

Gözlerim düzenli el yazısında gezindi. Bu gerçekten de şüphelerimi doğruluyordu çünkü bu ancak süper kahramandan gelebilecek bir nota benziyordu. Ancak anlamsızdı. Jinu ile düzenlediğim bir buluşma ya da onun gibi bir şey yoktu, bu yüzden notun neyi amaçladığını anlayamamıştım.

Üşümeye başlamış parmak uçlarımı görmezden gelmeye çabalarken Jeno'ya elimdeki kağıdı gösterdim, gözleri kağıda kaydığında konuşacaktım ki aniden telefonum titredi. Bir kez daha dikkatimi ondan ayırmak zorunda kaldığımda yeniden telefonuma döndüm ve gelen mesajı gördüm. Jinu'dandı ve aynen şöyle diyordu:

Yifei

Aslında ne yapalım biliyor musun?

Zaten kendi kendime çalışırken kaçırdığım konuların hiçbirini anlamayacağım.

Akşam bize gel.

Beraber çalışırız.

Ne dersin?

Hızla telefonumu kitlediğimde gözlerim siyah ekrandaki yansımamı izledi çünkü ben korkuyordum, başıma bir gün bunun geleceğini bildiğimden de çok; 6ilk kez onu konuşmaya başladıkları gün kadar korkuyordum.

[Korkmana gerek yok Yifei,
düşündüğünün aksine sana zarar
verebilecek her şeyin önüne geçmeye
hazır birisiyim ben.]

arkadaslar ayva nedir nasıl yenir
buyrun yifei size anlatsın

umuyorum bölümü beğenmişsinizdir 🥳
bol bol jenofei görüyoruz masallah
aralarına kimseler girmesin tü tü💅💅

oylarınızı ve değerli yorumlarınızı bekliyorum pusudayım bakın💁‍♀️

kendinize iyi bakın
kar kristallerim❄

oy sınırı: 40☃️

there is a superhero in our school 英雄 jenoNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ