bölüm on iki¹²

Start from the beginning
                                    

Ancak sadece bakmakla kalmadı, bir süre durdu öylece. Elleri yavaşça tezgaha yaslanırken aynadaki aksini izlemeye devam etti.

Ne düşünüyordu? Ne düşünüyor olabilirdi? Bugün yediği dayağın sebebini mi, yoksa dakikalarca mezarında ağladığı çocuğu mu?

Ya da tam olarak ne için sürekli böyle düşünceliydi?

Bakışlarım ondan ayrıldığında ellerime bakmaya başladım, açıkçası, pişman hissediyordum.

Okula geldiğim ilk aylarda Jinu ile tanışmıştım, Jinu sayesinde Donghyuck'u da tanıdığımda Donghyuck da diğerlerini tanımama vesile olmuştu. Onlar çok daha önce kaynaşmış bir grup arkadaşken ben sadece yanlarında gezmeye alışmış biriydim.

Jeno'yu tanırdım, ancak herkesin tanıdığı kadar. Jinu hariç benim için diğerlerinden bir farkı yoktu, sadece, gerçekten mutlu olduğu günleri görmüş biri kadar biliyordum onu. Birkaç kez basketbol maçını izlemiştim, hırslı ve başarılıydı. Gülmeyi gerçekten sevdiğini biliyordum çünkü her güldüğünde küçülen gözlerini herkes gibi ben de sevimli bulurdum.

İki ayda ne değişmişti? Onu en sevdiği şeylerden tek gecede ne alıkoymuştu?

Parmaklarım ensemde toplanmış saçlarımı terk edip önüme düşmüş saçlara dokunduğunda yavaşça yutkundum ve tutamları kulaklarımın arkasına sıkıştırdım. Sanki kalbime büyük ve ağır bir sorumluluk bırakmışlar da bununla yaşamam için beni zorlamışlar gibi, göğsümün tam ortasında büyük bir acı vardı. Dudaklarımı ıslattım, ardından gözlerimi lavaboya doğru çevirdim.

Kendisini izlemeyi çoktan bırakmış, elmacık kemiğindeki yarayla ilgileniyordu.

Gözlerimi ondan ayıramadan boynumu kaşıdım yavaşça. Çok fazla düşünüyordum ve daha öncesinde bana bunu yapmamam gerektiğini söylediğini anımsıyordum. Garipti. Daha da garibi, mutfaktaki o andı. Bardakların kırılma seslerini bir kez daha duyar gibi olduğumda aklıma mezardaki ağlayışları geldi, normal değildi. Onun gibi güçlü görünebilen birinin zayıflığını bu kadar kolay dışa vurabilmesi benim için hiç normal değildi. Sebepleri arıyordum, Lee Jeno'ya ne olmuş olabileceğini merak ediyordum ancak o ağzı sıkıca kapatılmış bir kutuydu.

Hatta öyle bir kutuydu ki, açtığımı zannettiğim her kutunun ardından yeni bir kilitli kutu çıkarıyordu karşıma.

Odaklarım Jeno'yu bulurken lavabonun orada dikilen bedeninin işini bitirdiğini görmüştüm. Minik çöp kutusuna elindekileri attığında ise lavabodan ayrılmış, pek de aceleci olmayan adımlarıyla oturduğum yere yaklaşmaya başlamıştı.

Çaprazımdaki koltuğa oturduğunda elinde tuttuğunu sonradan fark ettiğim yara bantlarına bakmaya başladım, avcundaki sıyrıkları çoktan yıkamıştı. Gözlerim hareketlerinden çekilip yüzüne ulaştı. Dudağının kenarındaki yaranın etrafında kan yoktu, güzelce temizlemişti. Elmacık kemiğinde ise hafif bir şişlik oluşmuştu, yarına kalmadan moraracağına emindim. Nasıl açık tutabildiğine bile anlam veremediğim kanlanmış gözleri yara bantlarına bakıyorken ellerimi iki yanıma yaslayıp öne eğildim ve ellerini inceledim.

Bugün canı yeterince yanmıştı, bir de oldukça sessiz bir şekilde yaralarını kapatmakla uğraşıyor oluşu benim bile sinirimi bozmuştu. Belki de tüm o dayağı hak ettiğini düşünüyordu? Tek bir öfke belirtisinin bile olmayışı buna işaretti?

Dikkatimi ona verdim. Bileğine yakın yerdeki sıyrığa yara bandı taktı ilk, ardından serçe parmağındakine. Tişörtünden dolayı dirseğine kadar açık duran kolundaki birkaç kızarıklık dikkatimi çektiğinde hareketlerinin durduğunu fark ettim.

Neden durduğunu anlamadığımda yüzüne baktım ve göz göze geldik.

Bana bakıyor olmasını beklemediğimde gözlerimi kırpıştırdım. Neden sessiz kaldığını anlayamadığım o kısa süre zarfında oturduğu yerden kalktı ancak tam olarak doğrulmadan yüzüyle birlikte bedenini de bana yaklaştırdı. Hemen çaprazımda olduğundan kolaylıkla daha çok yaklaştığında dudaklarımı aralayacaktım ki vazgeçtim çünkü yüzüme uzanan parmakları çenemi kavradı, üzerime eğilirken de gözlerimi aniden kapatmama sebep oldu.

Dudakları, dudaklarımın üzerindeydi.

Tavrı, en az kalbimin göğüs kafesime uyguladığı baskı kadar sertti. Yarasının pürüzü az biraz hissediliyordu. Tek bir hücrem dahi hareket edemediğinde şaşkınlığımı belli edecek gücü bile bulamadım, sadece öyle durdum ve onun dudaklarım üzerinde hâkimiyet kurmasına seyirci kaldım.

Neden beni öpüyordu?

Çenemdeki parmakları gevşediğinde dudaklarını hareket ettirdi. Çok yavaştı. Nefesi yanaklarımda dolandı. İkimizin de oldukça karmaşık ilerleyen hayatına bu en fazla beş saniyelik anı sıkıştırmış, ardından yavaşça geriye çekilmişti. Sorularıma cevap bulabilmek adına aralanan gözlerimin buluştuğu keskin gözlerin kime ait olduğunu kalbime kanıtlamak, yüzüme büyük bir sıcaklığın yayılmaya başlamasına neden oldu.

Jeno, bir süre öyle durdu. Beynim uyumuş gibi ona bakarken nefes sıklığımın her saniye geçtiğinde daha da arttığına şahit oldum.

"Düşüncelerini sustur Yifei."

Kelimelerini düşük bir seste tonlarken ılık nefesi yüzüme vurdu, nane kokusu çok netti. Şişmiş gözleri, dayak yemiş yüzü ve oldukça solgun teniyle birlikte söylediği bu cümle daha çok bunu yapmam için hiç de nazik olmayan bir şekilde emir verir gibiydi.

Her ne kadar bunu benden ikinci defa istese de düşüncelerimi susturamamıştım, o ise geriye çekildiği gibi koltuktaki yara bandı çöplerini almış ve ilerideki mutfağa girerek gözden kaybolmuştu.

[Ne yaşıyorsam,
ne görüyorsam,
ve ne hissediyorsam;
hepsini Yifei,
hepsini hak ettim.]


hehehe

klavyenize düşen gözyaşlarınızı silin ve
hemen bana selam çakın çabuk

hepinize selamlar olsun🥳
umarım yanımda getirdiğim bu koca bölümü
beğenmişsinizdir ve bol bol yorum yaparsınız💁‍♀️💘

ilk defa bir kurgumda başroller sevgili olacak
galiba... hüzünlenwek

kendinize iyi bakın cüce tavşanlarım

oy sınırı: +30🍕

there is a superhero in our school 英雄 jenoWhere stories live. Discover now