"Neden birilerinin götünü toplamak hep bana düşüyor?" Topuklu ayakkabılarını tıngırdatarak, ki sizi temin ederim bu benim  hayatta en sevdiğim seslerden biriydi, elindeki cüzdanımla yanımdan geçip giden Nilay'ı takip ettim yavru ördek gibi. Gerçekten iyi kurtarmıştı yoksa geri gitmek bana çok koyardı.

Kasada hesabımızın çoktan ödendiğine dair bir güvence almıştık. Bir iki itiraz etsek de bunun bir sonuç vermeyeceğini ikimiz de biliyorduk. Çağlar cömert bir adamdı ve biz de onun arkadaşlarıydık; burada paramız geçmezdi, falan. Kabullenişimizin hemen ardından Çağlar, Bade için hazırladığı çantayla yanımıza geldi ve bütün eşyaları bana teslim etti.

"Akşam bir doğum günü organizasyonu var. Büyük ihtimalle biraz gecikirim. Sorun olmaz değil mi?" 

Kafamı iki yana salladım. Olmayacağını biliyordu. Bade hiçbir zaman misafir olarak kalmamıştı bizim evimizde. Ailenin bir ferdi olarak uzun uzun kalmasında bir sakınca yoktu.

"Olmadığını biliyorsun," dedim hemen. Ne zaman bunu göz ardı etse her seferinde bunun güvencesini vermek zorunda kalmak beni yorsa da Çağlar'ın kafasına kazınana kadar tekrar edecektim bunu. "Hatta bizde kalsın bu akşam. Bezi de var. Yarın hafta sonu, uyanınca gelir alırsın." 

"Uyumamış olursa alırım," dedi Bade'ye uzanıp onu yanağından ve saçlarından öpmeden önce. "Seni seviyorum meleğim." Bir an için kalbim farklı bir atış tutturdu. Çok klişe, hayır çok klişe gerçekten. Ama belki yakınlığından belki de onun Bade'yi bu kadar seviyor olmasından bilmiyorum, bir kez daha bulunduğum durumdan emin olmuştum. 

"Görüşürüz." 

Kafamla onaylayıp Nilay ile birlikte restorandan çıktım. Temiz havaya çıkar çıkmaz havanın sıcaklığı yüzüme vursa da önemli değildi. İçerinin dondurucu soğuğuna rağmen vücudum resmen ateş atıyordu. Nilay arabasını istediğinde ikimiz de sessizdik. Ona birkaç kez göz ucuyla baktığımda yüzünden de bir şey çıkaramadım. Anlamış mıydı? Kesin anlamıştı. Kahretsin.

Araba geldiğinde ben Bade ile arka koltuğa yerleştim. Benim için bir kaçış olduğundan halimden son derece memnundum. Bir süre sonra arabanın sallanmasına dayanamayan Bade uykuya yenik düştü. Ben de Nilay'a evi tarif etmek dışında pek konuşmadım. Anladı diye çok gerilmiştim ve ne zaman ağzımı açsam bir şeyleri kaçıracakmışım gibi hissediyordum. 

Evin önünde durduğumuzda Nilay arabayı park edip arka koltuktan çıkabilmem için bana yardımcı oldu. Elinde Bade'nin çantasıyla önden adımlarken ben de dikkatlice taşıdığım bedeniyle apartmandan içeri girdim. Asansöre girip kat tuşuna bastıktan sonra asansörde sadece nefes alışveriş seslerimiz yankılandı. Derin bir sessizlik vardı ve ben her an her şeyi bağıra çağıra söyleyecek haldeydim.

Asansörden çıkıp Nilay'a zili çalmasını işaret ettim kafamla. Annem sanki bu anı bekliyormuş gibi hemencecik kapıyı açınca gülümsedi. "Hoş geldiniz. Ver bana annem." 

"Sen yatağı ayarla. Ben getiriyorum." Ayakkabılarımın ırzına geçerek onları çıkarttıktan sonra Nilay'ın içeri girmesini bekledim. Topuklu ayakkabılarını çıkarıp eve adımını atarken kapıyı kapatmayı da ihmal etmedi. Gülümsedim. "Hoş geldin." Çantasını kenara bırakırken o da benim gibi gülümsedi.  

"Oturma odası şurası," dedim kafamla işaret ederken. "Ben Bade'yi yatırıp geliyorum." 

Annem benim yatağımın kenarlarını yastıkla döşemişti. Bade'yi tam ortasına bırakıp geri çekildim. Annemle birlikte odadan çıkarken kapıyı hafifçe aralık bırakmıştım. Tam o sırada zil çalınca irkilerek kapıya atıldım. 

"Hoş geldin," dedim fısıltılı bir şekilde bağırmaya çalışırken. Simge anında durumu anlayıp yüzünü buruşturdu. Sanırım bu mimik dilinde, özür dilerim, demek falandı. O da içeri girince hep birlikte oturma odasındaki Nilay'ın yanına gittik. Koltuğa sere serpe oturdum. Evet hiç utanmam yoktu çünkü pestilim çıkmıştı, yapış yapıştım ve dahası kafam allak bullaktı. 

Bir Küçücük Civciv | TamamlandıWhere stories live. Discover now