3/7

306 38 65
                                    

"Ne yani, şimdi bir Tanrı'ya bebek bakıcılığı mı yapıyorsun?" diye sordu Beomgyu. Kai "EVET! GERÇEĞİ SÖYLÜYORUM." dedi kendine güvenircesine. Beomgyu elindeki sütü yere koydu. Öğle arasında, çatı katında yemek yiyorlardı. Beomgyu Kai'ye yaklaştı. "Doğruyu söyle, sabah yine içip geldin değil mi?"

Kai ofladı, yüzünü buruşturdu. "Bana niye inanmıyorsun? Sen inanmayacaksın da kim inanacak..." dedi ve dudaklarını büzdü. "Gel koklayacağım nefesini," dedi Beomgyu, arkadaşına güveni sonsuzdu ama onu da tanıyordu. Ona göre kesinlikle okula içip gelmişti, sonuçta yapmadığı bir şey değildi. Ama kokladıktan sonra farkında vardı, arkadaşı sarhoş değildi. 

"BAK DEĞİLİM İŞTE!" Diye çırpındı Kai, Beomgyu korkarak arkadaşına baktı. "Kai, doğruyu söyle bana. Tamam mı?" diye ellerini tuttu. Kai yüzünü buruşturdu, "ne yapıyon salak?" diye ellerini çekti. Beomgyu şakaklarını ovdu, "uyuşturucu mu kullanmaya başladın, Kai?"

"Bana inanmamak için her halt aklına geliyor şu an. Neden inanmak istemiyorsun?" diyerek ayağı kalktı Kai. Arkadaşının ona karşı böyle güvensiz olması üzmüştü onu. "Hem mal mısın, öyle bir şey olsa bile ilk otu sana veririm mal." Beomgyu güldü, Kai'nin elinden tutup geri oturturdu. "En çok güvendiğim insan sensin. Ama sonuçta Kai, senden bahsediyoruz. Sağ solun belli olmaz." Kai ona ters ters baktı. Haklı olması bu bakışları yollamamasına engel değildi.

"Yani şu an bakman gereken pembe saçlı bir Tanrı var, doğru anlamış mıyım?" dedi sandviçini açarken Beomgyu, Kai başını salladı. "Başta rüyada zannedip adama soyun dedim." dedi rahatça. Beomgyu büyük kahkaha attı. "Soyundu mu peki?" diye sordu gülerek Beomgyu. Kai ironisine gözlerini yere indirdi. "Maalesef." Beomgyu gülerek Kai'nin koluna vurdu. Kai gülümsemekle yetinmişti. 

Beomgyu, Kai'yi bu yüzden seviyordu. Açık sözlü birisiydi, mizahı saçmaydı ama bu onu komik yapıyordu. Gülmesi bittikten sonra sandviçinden ısırık aldı. "Eee, senin pembe Tanrın nerede? Evde mi?" diye sordu Beomgyu. Kai'den bir cevap gelmedi. Kai donmuş şekilde duruyordu. "Kai, iyi misin? Hey?" Kai gözlerini yerden çekip arkadaşına baktı. "Harbiden lan, nerede bu adam?"

"Bakıyorum da harika bir bakıcısın," diye dalga geçti Beomgyu. "Aman neyse, hiçbir şey umurumda değil. Yanımda sen varsın." diyerek arkadaşının bacağına yattı Kai. "Ben de istiyorum," diyerek uzandı sandviçe. Bir ısırık alınca geri uzandı arkadaşının bacağına. Bir kaç dakikalığına olsa da, o mutluydu. Başında bir Tanrı yoktu, en sevdiği insanın yanındaydı. 

"Beomgyu," diye seslendi Kai arkadaşına. "Hm?" bacağında yatan arkadaşına çekti bakışlarını. "Alışveriş merkezinde bizi sevgili zanneden kızları hatırladın mı?" deyip kahkahayı bastı. Beomgyu da gülmeye başladı. Hep böyle oluyordu, insanlar onları sevgili zannediyorlardı. Kai'nin bu çok komiğine gidiyordu, milletle uğraşıyordu. Birbirlerini sevdikleri doğruydu ama bu aşk anlamında değildi. Sonuçta sevgi her zaman aşk olması zorunluluğu yoktu. 

Gün böyle geçerken, en sonunda okul bitmişti. Kai her şeyi unutup evde bilgisayara bakma hayalleri kuruyordu ki girdiği anda Tanrı Yeonjun'u görene kadar. Yeonjun Kai'yi görünce gülümsedin. "Gelmişsin, ne oldu? Yüzün niye öyle?" diye sordu Yeonjun. Kai dudak büzüp odasına gitti.

Yeonjun onun için hiç Tanrı gibi değildi. Daha çok misafir çocuğu gibiydi, onunla uğraşması zorunluydu. "Ben odama, ağlamaya gidiyorum. Gelmeyin." diyerek merdivenlerden çıktı. Yeonjun gerçekten kötü olduğunu zannetmişti. Odasında onu biraz rahat bırakmayı bile düşünmüştü ama Bayan Huening bu fikrin solmasına sebep olmuştu. "Ergen seni! Odanı toplamayı öğren ilk önce! Ağlayacakmış... yalancı, anime izlemiyorsa neyim."

Yeonjun şaşkınlıkla bakmıştı. Kai ve annesinin arasındaki ilişki çok tuhaftı. Ne kadar Tanrı olursan ol, şaşırdığın şeyler de oluyordu. "Kai'yi çağırın, onunla okul hakkında konuşmamız gerekiyor." Bayan Huening kafasını sallayım Kai'yi çağırmaya gitti.

Bayan Huening, oğlunu da alıp masaya oturmuştu. Bay Huening şu anlık evde yoktu. "Kai sen kaçta çıkıyorsun kaçta eve geliyorsun?" diye sordu Tanrı Yeonjun. "8 buçukta başlıyor, 3 gibi bitiyor." dedi Kai. Yeonjun sanki bir polis edasına kapılmıştı. Aslında bu onun normal haliydi, sonuçta o bir Tanrıydı. 

"Benden fazla uzaktasın, başına her an bir şey gelebilir." dedi. Kaşları çatık peçeteye yunanca bir şeyler yazıyordu. Kai onun bu halindeyken çok karizmatik bulmuştu. "Bir şey gelebilir derken?" diye sordu Kai. Yeonjun bayan Huening'e baktı. "Cidden hiçbir şey anlatmadınız mı?"

Bayan Huening utançla kafasını eğmişti. Tanrı Yeonjun Kai'ye döndü. "Seni seçtiğim için canavarlar peşinde olur büyük ihtimalle, bugün herhangi tuhaf bir şey oldu mu?" diye sordu. 

"Hayır, olmadı." dedi Kai. Açıkçası Canavar deyince birazcık korkmuştu. Bu genellikle melezlerde olan bir şeydi zannediyordu Kai. Melezlerin hayatları hep berbat geçmiştir, Kai'nin ise ilk aklına gelen şey buydu. "Korkulacak bir şey yok, seni öyle çok rahatsız etmezler ama dikkatli olmalısın. Herhangi bir ilahi silahın var mı?"

Kai göz ucuyla annesine baktı. "Haayıır." Tanrı aldığı cevaptan memnun değildi. "O zaman iki seçeneğimiz var; ya okulu bırakacaksın-" Kai birden atladı. "Okulu bırakayım bence."

Tanrı sert bir tavırla konuştu. "Hayıri okulu falan bırakmayacaksın. Hem diğer seçenek daha uygun. Annenle de konuştuk bunu." deyip baktı Bayan Huening'e Tanrı Yeonjun. Diğer seçeneği onun söylemesine izin veriyordu bir yandan. "Tanrı Yeonjun okulda sana eşlik edecek. Öğrenci kılığına girecek yani."

Kai korkarak gözlerini açtı. "Lütfen şaka olsun." Ama hiç şaka yapıyor gibi değillerdi.

dude, be kind to that god! ↦ yeonkaiWhere stories live. Discover now