33.Bölüm: Kuş Yürekli.

3.7K 200 40
                                    

Santa Monica. Birçok Disney filminde ya da yüksek bütçeli filmlerde görüp iç çektiğim muhteşem sahil. Sadece ben ve keyfimle birlikte plastik bir şezlongda nemli vücudumu kurutmaya bırakmak, harika. Görüş alanımdaki ayak parmak uçlarımda altın kumlar ışıldıyordu. Tek kulağımda Bastille çalıyordu. Ne zaman susasam boğazımı ferahlatacak meyveli mix içeceğim yanı başımdaydı. Her şey çok güzeldi. Ta ki..

Telefonun mesaj sesi çalana kadar. Whatsapp ımı yeterince meşgul eden ve bunu yapmaktan zevk aldığını düşündüğüm Ayaz dan bahsediyorum. Aramalarına cevap vermediğimde bana bunu reva görmüştü. Ama savunmasız değildim. Kafamı bile kaldırmadan birkaç parmak hareketiyle mesaj silebiliyordum.

"Bana neredeyse bütün sahili yürütmek zorundaydın değil mi? Eğer intikamın sadece buysa sesimi çıkartmayacağım."

Gözlüklerimin gözlerimden çekilmesiyle güneş nöronlarıma sızdı, ses ve dil ayrımına nihayet varabilmiştim. Kalbimin üstüne ağır bir sancı çöktü.

"Sen üstünde beni bulmaya yönelik bir cihaz falan mı taşıyorsun? Kapsama alanına girince mi ötüyor yoksa hayatta olmam yeterli mi?"

Kaşlarını hafifçe çattı. Ardından başını hafifçe sağa sola salladı,

"Bazen cümlelerin beni yoruyor. Üstelik eşit ağırlık olan benim!"

Elimle kışkışlama hareketi yaparken arkama geri yaslandım,

"TM lere burada yer yok."

"Allah aşkına Eylül!"

Beni kolumdan tutup kaldırmaya çalıştığında bir çığlık kopardım. Telaşla elini geri çektiğinde kendim kalktım ve ufak tefekliğime aldırmadan ona diklendim,

"Seni sahil güvenliğine şikayet ederim." Ellerini beni sakinleştirmek istercesine kaldırdı,

"Lütfen. Seni tek başına bırakamam. Sadece peşine takılmama izin ver. Sana yemek alırım, şoförlüğünü yaparım, ihtiyaçlarını gideririm, ya-yani bir şey istersen, demek istediğim canın bir şey.. içecek kıyafet..."

"Anladım be mankafa ne uzatıyorsun?"

Sıkıntılı bir şekilde bir elini başına koydu ve yanaklarını şişirdi.

"Yani?"

Bir şey demeden kalktım ve eşyalarımı toplamaya başladım. Ayaz ın yüzüne bir gülümseme yayıldı. Çantamı alıp sahil dışına doğru yürümeye başladım.

"Eylül!" diye seslendi arkamdan. Arkama dönmeden bağrındım,

"İşlevini konuşmuştuk sadece şoförlüğünü yap!"

"Iıı araba diğer tarafta." Yüzüme pompalanan kan beni dudağımı sertçe dişlemeye itti. Sinirle yutkundum ve sus pus dönüp onu takip etmeye başladım. Tam bir pislik gibi kıkırdıyordu. Omuzlarının hafif hafif sarsılmasından anlıyordum. Birden garip bir his baş verince gözlerimi ondan uzaklaştırdım.

"Bu işimizi görür." dedi koyu mavi bir vosvosun kapısını bana açarken. Açtığı kapıya şöyle bir bakış attım ve arka koltuğa oturdum. Kaşlarını kaldırdı ve açtığı kapıyı kapatıp tıpış tıpış sürücü koltuğuna geçti.

"Özür dilerim. Bunu kaç kere tekrarlamamamı istiyorsan söyle, özür dilerim. "

"Beni öyle kırdın ki Ayaz, özürlerin sadece yaralarımın üstüne pamuk bastırıyor gibi."

Dikiz aynasında buluşan bakışlarımızdan bir tereddüt geçti. Bakışlarını yola çekti,

"B-ben bu kadar, yani seni bu kadar inciteceğini düşünmemiştim. Hatırlamadığı düşünürsen önemsemezsin sanmıştım."

MaskeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin