0.2

32 4 0
                                    

Medya: Kai

24.12.20

İkisi de bana baktı. Sanki gerçekten böyle bir şey demiş miyim gibisinden.

"Tamam, o halde hala neyi bekliyoruz? Gidelim." dedi Jennie ve sevgilisinin elini tutup yürütmeye başladı.

Bugün Kai'de anlayamadığım bir şey vardı. Gergin gibiydi sanki. Ben gideceğimiz yerin ismini söyledikten sonra çenesi kaskatı kesilmişti.

Ne ile karşılaşacağımızı fark etmeyecek kadar salak bir insan değildim. Gerçi ben salak biri değildim orası ayrı bir konuydu. Bara gitmeyeli en son birkaç gün olmuştu. Zaten sıkça gittiğim bir yer değildi çünkü burada da bar vardı.

Ben orada eğlendirmek için değil eğlenmek için gidiyordum. Kai de büyük ihtimalle Jennie'yi bu durumlara zorlayan biri olarak görüyordu ama Jennie'nin seçimi kendi özgür iradesiyle yapılmıştı.

Ama o bunu anlamayacak kadar salaktı. Ve ben bu yüzden nefret ediyordum ondan.

Benim yanıma gelirken ikisine de kısa bir bakış atıp yürümeye devam ettim.

Alaycı bir insan olmayı seviyordum. Tıpkı alay etmeyi sevdiğim gibi. O yüzden beni Jennie hariç kimse çözememişti. Ve bu yüzden ona yakın sayılırdım. Hafif bir şekilde üşümüş gibi oldum.

Yaz aylarının bitimi kapıya dayanmıştı, sonbahar artık gelmeyi istiyordu. O yüzden bugün hava biraz serindi ve ben ilk defa ceketimin altına t-shirt giydiğim için sevinmiştim.

Bu aralar çok mu seviniyor gibi hissediyordum?

Benim düşüncelerim hariç, sessiz bir şekilde yürümeye devam ettik. Ta ki, diğer mahalleye geçene kadar. Burası, Tanrı'nın unuttuğu sokaklar gibiydi. İnsanlar için kötü, benim gibiler için bir şey ifade etmeyen bir mahalleydi.

Ulu orta yerde kaçamak yapmaya çalışan ergenler, kaldırımlara oturup içki içenler, uyuklayanlar ve Jeon Jungkook'un takımı. Burası onların mahallesi değil, iniydi. Şeytanların cirit attığı yerdi burası.

Kimse bizim geldiğimizi algılayamamıştı çünkü içki o olmayan beyin hücrelerini de yok etmiş gibi görünüyordu. Bizi sadece Jeon Jungkook farketmişti ve bakışları Jennie'nin üzerindeydi.

Bu karanlıkta beni göremezdi çünkü gökyüzüyle bütünleşmiş bir vaziyetteydim. Simsiyah giyinmiştim ve onun arsız bakışları gözler yerine vücutlardaydı.

Kai sevgilisinin elini tutup yanıma geldi ve kulağıma "O piçe Jennie'ye bakmayı cesaret eden gözlerini koparacağımı söyle." dedi sertçe. Bir adım ondan uzaklaşıp "Emredersiniz hemen söylüyorum kraliçem." dedim alayla.

Ben ne demiştim, alay etmeyi severim. Jennie kaşlarını çatıp Kai'ye baktı ve "Bana güvenmiyorsan siktir git Jongin." dedi. Eğer Jennie Kai'ye Jongin dediyse mutlaka kavga edeceklerine alametti.

Onlara bakıp göz devirdim ve yürümeye başladım. Sadece biraz içki arıyordum ve istediğime ulaşınca zaten gidecektim.

Bara doğru yürümeye başladım. Yaklaşık 500 metre aramız vardı ve sesi buradan bile duyuluyordu. Çok sesten nefret ederdim, hatta sesten direk nefret ederdim.

Hemen yanımda Lalisa durunca ona baktım. Ah tabi, armamı göstermem gerekiyordu. Ceketimin sağ kolunu çıkartıp bileğimdeki kırmızı küçük dövmeyi gösterdim.

Elindeki cihazı bileğime yaklaştırıp bekledik. Dıt dıt diye ses ötmeye başlayınca Lisa arkasındaki zincirli kapıyı açıp "Hoşgeldin Roseanne." dedi. Başımı sallayıp kapıdan içeri girdim.

Jeon Jungkook'un koyduğu kuralları sikeyim.

"Hoşgeldin, eski dostum Roseanne."

Pawns And Masters| [Rosekook]Where stories live. Discover now