Bölüm 20

212 40 4
                                    

Gözlerimi kapatıp bana yaklaşan büyüyü hissettim. Havadan ve toprağın içinden, yakıcı gücü ölümü çağırırcasına hızla bana doğru akıyordu. Fakat göz ardı ettiği bir şey vardı. Toprak benim evimdi, bana aitti.

Tam olarak nerede olduğunu belirlediğimde onu çamurdan bir tabutun içine hapsederek tüm gücümle sıktım. Fakat hızlıydı. Bir nefes alımlık süre geç kalsaydı çamurun içinde kağıt gibi olmuştu ancak son anda kaçmayı başarmıştı. Üzerime atılacağını bildiğimden tereddüt etmeden kendimi büyülü otlardan oluşan bir kalkanın içine aldım. Bana ulaşamayınca kalkanı aleve vermeye çalıştı. Zehirli sarmaşıklar Susano'nun bedenini sararak hareket etmesini ve büyü kullanmasını engelledi. Kalkanımdan yavaşça çıkarak yerde hareketsizce yatan adama baktım. Acı içinde görünüyordu. Zehrim öncesine göre çok daha acı verici ve yakıcıydı.

"Ai Yuu ile büyü çalışmak istiyorum." dedim Susano'yu sarmaşıklardan kurtarırken. Gözleri şüphe ile kısıldı.

"Neden?"

"Mühürlerin yüzünden tüm gücünle saldıramıyorsun. Kendimi daha fazla geliştiremiyorum." Güler gibi bir ses çıkardı.

"Beni mi küçümsüyorsun, Rae?" Dağılan saçlarımı bozup yeniden örgü yapmaya başladım.

"Sadece mevcut durumu dile getiriyorum." Uçurumun kenarına doğru yürümeye başladım. "Ai Yuu ile konuşurum. Sonraki antrenmanda görüşürüz."

"Rae!" diye seslendi arkamdan. Susano'ya döndüm. Yüzünde bir şeylerden rahatsız olduğunu gösteren huzursuz bir ifade vardı. Yavaşça yanıma geldi. "Bir haftayı geçti."

"Farkındayım." dedim düz bir sesle neyi kastettiğini anlayarak.

"Bu şekilde mi devam edeceksin?" Kaşlarımı kaldırdım.

"Ne şekilde?"

"Gülmüyorsun, kızmıyorsun, ağlamıyorsun, merak etmiyorsun. Günlerden büyü çalışmaktan başka hiçbir şey yapmıyorsun." Kollarımı göğsümde kavuşturup yüzüne baktım.

"Benden güçlü olmamı istedin, ben de dediğin şeyi yapıyorum. Gülmemin ya da kızmamın konumuzla bir alakası yok, öyle değil mi?" Öfkeyle dişlerini gıcırdattı.

"Beni cezalandırmaya çalışıyorsun." Bencilliği beni sinirlendirmişti.

"Hayır. Sadece ne hissettiğini umursamıyorum, ne yapılması gerekiyorsa onu yapıyorum."

"Rae..." dedi uyaran bir sesle fakat ona aldırmadım.

"Bunu senden öğrendim, Ai Susano. Kendi yöntemlerimin ne kadar zavallıca ve işe yaramaz olduğunu yeterince hatırlattın. Şimdi müsade edersen..." Cevap vermesine fırsat bırakmadan kendimi kayalıklardan sulara bıraktım. Peşimden gelmeyeceğini biliyordum. Böylesi daha iyiydi zaten. Susano'yla konuşmaya ne gücüm ne de hevesim vardı.

Ai Yuu'nun benim için yarattığı yere doğru yüzdüm. Suyun içinde derinlikleri doğru yüzdükçe yüzeyden gelen ışık giderek azalıyor, balıkların rengi giderek çeşitleniyordu. Büyülü hava balonunun içine girdiğimde yavaşça bırakmakta olduğum nefesimin tamamını bıraktım ve derin nefesler alarak ciğerlerimi sakinleştirdim. Normal halime geldiğime emin olduktan sonra içinde küçük bir ahtapotun olduğu mağaranın girişine oturdum. Burası karanlık sularda yüzerken hayal ettiğim gibiydi. İnsanlardan ve gürültüden uzak, kendimle başbaşa kalabileceğim huzurlu bir yerdi. Dizlerimi göğsüme çekip kollarımı bacaklarıma dolayarak bakışlarımı boşluğa diktim.

ARANİL (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now