Bölüm 23

190 36 5
                                    

Göğüslerimin arasından ter yavaşça süzülerek akarken yüzüme yapışan saçları kolumla geriye doğru sıyırdım. Nefes nefese kalmıştım, pişmanlık ve hazzın birbirine girdiği bu garip heyecan hissi bacaklarımdaki gücün çekilmesine neden oluyordu. Susano'ya meydan okumamalıydım. Onunla oynamamalıydım fakat tenimin beklentiyle gerilmesine engel olamıyordum da. Her seferinde daha şiddetli, daha yoğun bir şekilde hissetmemi nasıl sağlıyordu anlayamıyordum. Tam sona geldiğimi düşündüğümde dalga geçercesine beni başka bir sona sürüklüyordu.

Bana doğru uzandı. Onu görmekten çok hissediyordum. Gittikçe ısınan bedenim artık sona yaklaştığının alarmını veriyordu. Derin bir nefes alıp tırnaklarımı toprağa geçirdim ve kendimi serbest bıraktım. Karşılığında gelen tehditkar hırıltı tüylerimi ürpertmişti. Dudaklarıma bir gülümseme yayıldı.

Küçük de olsa bu bir zaferdi.

Ormanın zeminini kaplayan bitkilerin rengi değişti. Güneşin altın ışıkları gibi parıldarken bir yandan da büyüyerek zeminin her bir santimini kaplayan otlardan ışıltılı tozlar yükselmeye başladı. Tam o sırada biraz ötemde normal olmayan bir esinti hissettim. Susano birden önümde belirdi ve ölümcül alevlerini bana doğru savurdu.

Fakat alevler bana ulaşamadan ışıltı tozlarla birlikte sönerek havaya karıştı. Susano'nun kırmızının en yoğun rengine dönen kana susamış gözlerine baktım. Alnındaki damarlar ortaya çıkmış, teni kullandığı büyünün de etkisiyle neredeyse şeffaf bir renge dönüşmüştü. Bakışları ağır ağır kendisine sabitleyen toprağa kaydı. Dudakları tembel bir gülümsemeyle kıvrıldı.

"Sana tereddüt etmemeni söylemiştim, Rae." Ben ne olduğunu anlamaya çalışırken soğuk bir büyünün etrafına yayıldığını hissettim. Bir an sonra altın tozların rengi buz mavisine döndü ve yok oldu. Yerdeki bitkiler yanıyordu.

Kırmızı değil, mavi alevlerle.

Panik içinde kendimi ondan uzaklaştırmaya çalıştım ancak çok geç kalmıştım. Beni korumak için etrafımı saran sarmaşıklar alev alırken panik içinde kendimi alevlerden uzak tutmaya çalışsam da Susano beni elinin tek bir hareketiyle geriye doğru savurdu. Ağaca çarpıp yere düşerken görüşümün bir an için karardığını hissettim.

Kahretsin, yine kaybetmiştim.

Acı içinde doğrulmaya çalışırken öfkeyle Susano'ya baktım. O ise her zamanki kendini beğenmiş gülümsemesiyle beni izliyordu.

"Bana öyle bakma Rae. Yeterince güçlü olmaman senin suçun değil." Yumruklarımı sıktım. Böyle zamanlarda ondan gerçekten nefret ediyordum. "Bugün berabere diyebiliriz."

"Bence yeterince dalga geçtin benimle." dedim dümdüz bir ses tonuyla. Başıyla reddetti.

"Dalga geçmiyorum. Beni şaşırtacak kadar iyiydin."

"Öyle mi? Bana da söyler misin tam olarak neresi?" Elini kaldırıp parmaklarının ucunda beliren göz alıcı mavi alevleri gösterdi bana.

"Bunu en son kertenkeleyi öldürmek için kullanmak zorunda kalmıştım." Gözlerim kısıldı.

"Sevineyim mi alınayım mı?"

"Sevin." dedi gülerek yanağımı okşarken. Gözleri tekrar o karanlık siyah rengine geri dönmüştü. "O şeyin ne kadar güçlü olduğundan haberin var mı?"

"Anlatırken çocuk oyuncağıymış gibi bahsediyordun." Bir süre duraksadıktan sonra boğazını temizleyip konuyu değiştirdi.

"Şu an tek sorunun bilmediğin bir şeyle karşılaşınca tereddüte düşmen. Büyünü hala tam anlamıyla serbest bırakamıyorsun."

ARANİL (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now