Bölüm 17

206 41 1
                                    

Gözlerimi kapatıp ağzımdan derin bir nefes bıraktım. Göğsüme bir şey baskı yapıyor gibiydi.

Başımı kaldırıp Samgu'nun evin üst katına baktım. Hala orada olduğunu biliyordum. Göremesem de etrafa yayılan yoğun enerjisini hissedebiliyordum. Tüm zihnimi ve bedenimi sarmalıyordu adeta.

Beni kendine mühürle.

Başımı sallayıp zihnimde yankılanan o sesten kurtulmaya çalıştım. Neden bahsettiği hakkında en ufak bir fikri yoktu. Eğer sözlerinin ne anlama geldiğini bilseydi...

Göstermeli miydim? Neden göstermeyeyim ki? Zaten ben farkına bile varmadan ellerim ona dokunmak için uzanıyor, daha fazlası isteyen zihnimin sesi her an biraz daha yükseliyordu. Neden kendime engel olmaya çalışıyordum ki? Beni durduran neydi?

Beni reddedecekti.

Birden aklıma düşen bu düşünce dehşet içinde donakalmama neden olmuştu. Beni, Ai Susano'yu mu reddedecekti? Akıl almaz derecede saçma bir olasılıktı.

Dokunuşlarının altında eriyeceğimi mi sandın?

Arkamı dönüp alnımı duvara yasladım ve gözlerimi kapattım. Böyle bir şey nasıl olabilirdi? Arzuladığım bir kadın beni elinin tersiyle itiyordu. Ai Ron'lardan biri bunu duysa yüzyıllarca halime gülerlerdi. Hayatımda hiç bu kadar küçük düşmemiştim.

Asıl sorun, neden bu kadını bu kadar arzuladığımdı. Hem de kırmızı kanlı bir kadın. Tamam, yüzü güzeldi. Kıyafetlerinden çok anlaşılmasa da vücut hatları da gayet hoştu. Fakat Ai Ron'ların hepsi öyleydi zaten. Alışık olduğum, sıradan bir durumdu.

Öyleyse neden bana bakıp gülümseyince daha önce hiç bu kadar güzel bir kadın görmediğim geçiyordu aklımdan? Gözlerime baktıkça neden ilk defa Ai Ron görmüş bir insan gibi heyecanlanıyordum?

Enerjisinden miydi? Onda ne Samgu'larda ne de Ai Ron'larda olan bir enerji vardı. Hepimizdekinden farklıydı. Güce olan açlığım mı çekiyordu beni ona böylesine? Derin bir nefes alıp gözlerimi açtım. Başımı hafifçe çevirdiğimde Taokt ve Samgu ile göz göze geldim.

Boğazımı temizleyip alnımı duvardan ayırdım ve kıyafetlerimi düzelttim. Hiçbir şey söylemeden bana bakıyorlardı.

"Ne var?" diye sordum terslenerek.

"Hiçbir şey." diye cevap verdiler aynı anda. Arkamı dönüp yola devam edecekken vazgeçtim. Taokt'un yanına gittim.

"Rae'de garip bir şeyler hissediyor musun?" Gözlerini kırpıştırdı.

"Nasıl garip bir şeyler?"

"Böyle..." Doğru kelimeleri bulmak için biraz düşündüm. "Mıknatıs gibi." Bilmiş bir ifadeyle başını salladı. Kaşlarımı kaldırıp vereceği cevabı bekledim.

"Evet. Çok lezzetli görünüyor." Yüzüm düştü. Kime soruyordum ki zaten? Homurdanarak yoluma gittim. Bu konu üzerine çok fazla düşünmeye gerek yoktu. Büyük ihtimalle bedenimin Rae'nin enerjisine verdiği tepkiydi. Tıpkı diğer türlerin bizi görünce etkilenmesi gibi. Alışınca geçecekti.

Tek katlı, oldukça eski görünen kulübeye vardığımda biraz durup etrafı inceledim. Binanın dışı yeni boyanmıştı fakat büyük tahta kapı ve ahşap pencereler, evin göründüğü kadar yeni olmadığını gösteriyordu. Hemen köşede, rüzgarda sallanan metal levha üzerine işlenmiş sade bir yazıdan oluşan tabela vardı.

Doktor. Başka ne bir isim, ne de bir motif vardı. Buraya daha önce de gelmiş, uzun süre evi izlemiştim. Fakat gelen giden kimseye rastlamamıştım. Tek hastası Rae'nin abisi gibi duruyordu. Çenemi sıvazlayarak düşündüm. Garip bir şeyler döndüğünü hissedebiliyordum. Fakat yalnız değildi büyük ihtimalle. Harekete geçmeden önce neler döndüğünden emin olmam gerekiyordu.

ARANİL (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin