14.Bölüm - Ur-Nammu Kanunları

279 30 55
                                    

Multimedia'da siyah opal taşı ve bölümün şarkısı var. :)

Gina ile suya olan korkumuzu el ele yürüyerek yenmeyi tercih etmiştik. Yolu gösteren kişi olduğuma inanamıyordum, eğer ablam bu ana tanıklık etseydi, benimle gurur duyardı. Aklımda kalan tek şey, ilk geldiğimde suda dikkatimi çeken bir kaya parçasıydı, yönümüzü buna göre belirlemiştim.

"En sevdiğim sarışınları yalnız bırakamadım," dedi Arthur koşarak yanımıza gelirken. Onun da yanımıza gelmesiyle adımlarımı hızlandırdım, çapraz ilerlememizden ötürü kısa sürede su seviyesi boğazıma dayandı.

"Geri kalanını yüzmemiz gerekiyor," dedim yanımdaki Gina'ya dönerek.

Mor gözleri korkuyla hali hazırda olduklarından daha iri hale gelmişti, pembe dudaklarını istemsizce büzmüş, gergin bir şekilde karşısında uzanan suya bakmaktaydı. Arthur ben herhangi bir hamle yapmadan önce bana seslendi. Bir elinde üç parmağım kalınlığında, siyah deriden yapılmış iki çember şeklinde kumaş parçası tutuyordu. Diğer elinde tuttuğu arbaleti bana uzattığında kaşlarımı çatarak ona baktım. İkinci kez almamı istediğini belirtircesine arbaleti salladı, bana uzatılan silahı korkuyla elime aldım. Daha önce hiç silah tutmadığımdan, bir şekilde oku yanımdaki Gina'ya saplayacağımdan korkuyordum. Dost kazığı böyle bir şey miydi? Belime elindeki kuşaklardan birini bağlamakta olan Arthur, benim arbalete attığım kaçamak bakışları fark edip güldü.

"Lara, sakin ol. Daha ok bile yok üstünde," dediğinde başımı eğip arbaleti inceledim. Doğru bir noktaya parmak bastığına kanaat getirdiğimden ses çıkarmasam da, Gina ile ikisinin kıkırdamasına neden olmuştum.

Benim adım Lara, 21 yaşındayım. Hobilerim arasında sık sık arkadaşlarıma rezil olmak vardır.

Manasız düşünceleri kafamdan atmaya çalışırken Arthur'un belimdeki kuşağın cebine bir hançer taktığını fark ettim. Şükür ki, hançer kınındaydı. Aksi takdirde kendimi yaralamam işten bile değildi çünkü. Arthur'un önlem almasının mantıklı bir hareket olduğunu düşünmeden edemedim, zira bu benim hiç aklıma gelmemişti. Tıpkı avlanmayı bekleyen bir ceylan gibi, sanki yaklaşık bir saat önce avcı tarafından ölüm tehditleri alan ben değilmişçesine, sekerek sahile gelmiş yüzüyordum. Arthur haklıydı, elime bir de Woden olduğumu belirten bir pankart verip beni salıverseler yaptıklarımdan farklı olmazdı. Stresten beynimin mantıklı düşünen kısmını yitirmiştim sanırım.

Arthur Gina'nın beline taktığı kemerin ardından ona da bir hançer verdiğinde, herkesin hazır olduğunu düşünerek boyumun yettiği son kısımları da adımlayarak geçtim. En çok kaçındığım, yüzme bölümüne gelmiştik. Oscar ilk ortadan kaybolduğunda nasıl bir adrenalin içinde yüzdüğümü hatırlamıyordum, şimdi kendimi ufka uzanan maviliğe bırakmak pek hoş bir fikir gibi görünmüyordu.

Derin bir nefes aldım ve gözlerimi kapattım, bunu yapabilirdim. Muhteşem bir stille yüzmeme gerek yoktu zaten, varacağımız yere kadar kendimi götürmem gerekiyordu. Hem, beni taşıyacak bir Oscar yoktu.

Parmak ucumdan destek alarak kendimi suyun yüzeyine bıraktım, gerisini kaldırma kuvveti halletmişti zaten. Ellerimi suyu iki yana ayıracak şekilde önden geriye doğru iterken, benden daha hızlı yüzen iki elfe zorlukla yetiştim. Kalbimin ne hızla attığını ve kesik kesik aldığım nefesleri görmezden gelmeye çalışıyordum.

"Burası," dedim zorlukla. Çarpıntım sebebiyle ellerimin titrediğini hissedebiliyordum, bir şeylerden korkmaktan bıkmıştım artık.

Gina ve Arthur sesimi duyduklarında yüzmeyi kestiler, onlar benim yanlarına gelmemi beklerken olabildiğince kulaçlarımı hızlandırdım. Tıpkı onlar gibi vücudumu yeniden aşağı çekip doğrulduğumda ayağımın yere değmemesi paniğimin iyiden iyiye artmasına sebep oldu. İkisinden birine tutunmak istediğim için, Gina'ya yöneldim fakat onun durumu da benimkinden farksızdı. İstemeyerek de olsa, Arthur'un omzuna elimi koydum.

SAKLI DİYARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin