5.Bölüm - Plumbum

459 34 20
                                    


Multimedia'da sekiz ayaklı at, Sleipnir var. :)

Oscar sıkıca tuttuğu bileklerimi bıraktığında geriye doğru bir adım atıp benden uzaklaştı. Sanırım hislerimi anlatmak için, donakalmak tabirini kullanabilirdim. Ölmüştüm ve cennetteydim değil mi? Gözlerimle gördüğüm bu güzelliğin başka bir anlamı olamazdı. Üzerinde durduğumuz çimenler, yeşil bir deniz gibi boylu boyunca ufuk çizgisine kadar uzanıyordu. Yüzlerce yıllık ağaçların upuzun dalları, gökyüzünün mavisine yapraklarının yeşilini karıştırıyor ve yüzümü usulca yalayan rüzgarda ince ince sallanıyorlardı. Daha incelenecek o kadar çok şey vardı ki, sudan çıkmış balığa dönmüştüm. Kulaklarıma şimdiye kadar işittiğim en sakinleştirici ezgi çalınırken, eserin sahibi olan kuşlar yanımızdan uçuyor ve rengarenk kanatlarıyla havada zarifçe süzülüyorlardı.

Soluma döndüğümde bir uçurumun kenarında durduğumuzu fark etmiştim. Karşımızdaki şelaleyi görünce, şimdiye kadar gördüğüm her şeyi unuttum. Altı farklı kaynaktan fışkırırcasına, durdurulamaz bir güçle aşağı dökülen şelale beni gerçekten de cennette olduğumuza inandırmıştı. Öylesine coşkulu ve öylesine yumuşak, sanki kayaların üzerine örtülen bir örtü gibi süzülerek dökülüyordu ki, gözlerimi ayırabilmek için birkaç kez kırpıştırmak zorunda kaldım. Derin bir nefes aldığımda, ömrüm boyunca kokladığım çiçeklerin hiçbirine benzemeyen, burnuma çektiğim anda tazeliğini ve büyüleyiciliğini iliklerime kadar hissettiren koku başımı döndürmüştü. Burada zaman geçiyor olamazdı, bu doğa harikasına yıllar boyu baksam doyamazdım. Ayrıca emindim ki, her baktığımda farklı bir detay beni kendine hayran bırakırdı. Konuşma yetilerimi, hareket etme yetilerimi yitirmiştim. Yalnızca kulaklarım, burnum ve gözlerim deneyimlemeye açıktı. Etrafımdaki şeyleri beynimde işlemek için ne kadar uğraşsam da, bu ölümlü duyular beni en fazla bir noktaya kadar idare edebilirdi. Buranın güzelliğini görebiliyor, duyabiliyor ve koklayabiliyordum, fakat burası benim deneyimleyebileceğimden de muhteşemdi.

"Çok güzel, değil mi?" Benim konuşmayacağımı anladığından, Oscar söze girmişti. Onun sesi bile bu büyülü atmosferden çıkmamı sağlayamadı.

Ona cevap vermek isterdim, gerçekten isterdim ama maalesef dilim tutulmuştu. Yeniden sağ tarafıma döndüm ve kalın gövdeli ağaçlara baktım. Gördüğüm şey bir kapı mıydı? Hatta, daha dikkatli baktığımda şaşırmam gereken başka bir şey olduğunu fark etmiştim, o yaratıklar da neyin nesiydi öyle?! Korkuyla, o anda şelaleyi seyretmekte olan Oscar'a döndüm.

"Bunlar da ne?" diye sordum kolunu çekiştirip dikkatini bana vermesini sağlamaya çalışırken. Oscar onu çekiştirmemle kendine gelmiş ve benim baktığım tarafa dönmüştü. İri ağaç kovuklarının içinden çıkmış binlerce yaratık, yüzlerinin yarısını kaplayan iri gözleriyle bize bakıyordu. Yuvarlak suratlarında bir gülümseme gibi bulunan çizgi ağızları olmalıydı. Gri ile beyaz arasında değişen derileri kırışıktı, gülüşlerinin etrafını saran çizgiler bu mesafeden bile görünür haldeydi. Onları sevimli elf Dobby ile küçükken oynamayı çok sevdiğim o unutulmaz troll bebeklerin çok kötü bir karmasına benzetmiştim. Saçları aynı o bebekler gibi yukarıya doğru çekilmiş vaziyette duruyordu, sanki yer çekimi yokmuşçasına havaya kalkmıştı. Fakat saçları normal bir insan saçına benzemiyordu, renkli ışık huzmelerinden oluşan tutamlara şaşkınlıkla baktım. Yüzlerini ve etrafı aydınlatıyor, küçük bedenlerini olduğundan biraz daha büyük gösteriyordu.

Ben bir çeşit ilacın etkisi altında olabilir miydim acaba? Bunların hepsi bir rüya mıydı? Yoksa tamamen tımarhaneye atılmam gerektiği evreye mi geçmiştim?

Karşımızdaki garip yaratıklar yüzlerinde aynı ifadeyle bizi izlemeyi sürdürüyorlardı. Gözleri yüzlerinin yuvarlaklığına oranla daha elips bir formdaydı, kenarlara doğru siyah olan irislerinin tam ortasında göz şekillerini bir yılanınkine benzeten beyaz şerit bulunuyordu. Ürkütücü göründüklerini söyleyebilirdim; yüzlerinden hiç eksilmeyen gülümseyişleri, parlak saçları ve vücutlarını saran parlak elbiseleri ile sevimli sanılabilirlerdi fakat gözlerine bakmak tüylerimi ürpertiyordu.

SAKLI DİYARWhere stories live. Discover now