4.Bölüm - Füme

450 39 36
                                    


Multimedia'da Lara var. :)

Buradan gitmemenin ne gibi sonuçlar doğuracağını düşünürken, bir yandan da kızıl saçlı kadının getirdiği pizzayı mideye indirmekle meşguldüm. Sıcak pizzanın kokusunu ilk aldığımda pizzadan geriye tek bir kırıntı bile bırakmayacağıma emindim aslında, fakat gerçekler hiç de sandığım gibi olmamıştı.

Beni bayıltmak ve ağrılarımı dindirmek için her ne kullandılarsa, bana yaşattıkları psikolojik travmanın yanında iştahsızlığımın sebeplerinden birinin bu olduğuna inanıyordum, ikinci dilimin yarısında durmak zorunda kalmıştım. Bu durum benim için bir ilkti, yemeği haddinden fazla seviyordum. Durmam için bir diğer ve oldukça caydırıcı sebep de, her lokmamı zehirlenme ihtimalimi göz önünde bulundurarak yutmamdı. Kutunun kapağını kapatıp karşımdaki boş sandalyeye koydum. Ellerim de ayaklarım da bağlı değildi, yanımda ne Oscar vardı ne de Morpheus. Ona hala Morpheus demeye devam ediyordum, zira ismini öğrenme şansım olmamıştı. İkisi de yanımda olmadığından burada sessizce oturmak beni tam bir enayi gibi hissettiriyordu.

Nereye kaçabilirdim ki, olsa olsa kapının önünde hava almaya çıkmışlardı. Belki de beni daha fazla baskı altında hissettirmek istemiyorlardı. Bu saçma düşünceme istemsizce güldüm. Stockholm sendromu kendini iyiden iyiye meydana çıkarmaya başlamıştı sanırım. Kendi kendime konuşmaktan; ailemi, neden kaçırıldığımı düşünmekten ve burnumu neredeyse uyuşturan şu rutubet kokusundan kafayı yemek üzereydim. Sıyırmama ramak kalmıştı. Ne kadar zaman geçtiğini kestiremiyordum, ellerimi gergince saçlarımın arasından geçirdim ve derin bir nefes aldım. Oscar ile kadının en ufak bir tıkırtısı veya sesi duyulmuyordu. Gergince yanağımın içini ısırmaya başladım, burada böyle beklememin bir anlamı yoktu değil mi? Karar vermem yalnızca birkaç saniyeyi almıştı.

Hemen yerimden kalktım ve alan taraması yapmaya başladım. Silah olarak kullanabileceğim bir şey arıyordum, onlardan kurtulmayı beceremezsem kendime zarar verirdim. Beni kaçırdıklarına ve ablamı bıraktıklarına göre, tabii bıraktıkları da muammaydı, planlarının bir noktasında önem teşkil ediyor olmalıydım. Belki benim işime yarayacak bir şey bırakmışlardır diye çimento torbalarının aralarına kadar incelemiştim. Bu küf kokan yerde iki sandalye, halatlar ve demir çubuktan başka bir şey yoktu. Çubukları hızla inceledim, uçları küt sayılırdı. Bunlarla nasıl bir saldırı yapabilirdim ki? Benim eşyalarım neredeydi acaba, telefonumu bulabilsem belki yardım çağırabilirdim. Bunu düşünürken aklıma harika bir fikir gelmişti.

Adam bana çarptığında telefonu ceketimin cebine koyduğumu hatırlıyordum, ceketimi muhtemelen elimi bağlamak için çıkarmışlardı. Telefonu fark etmemiş olmaları ihtimalini düşünmek istiyordum, kabanımın cebi derindi sonuçta. Planımın heyecanıyla yeniden sandalyeme döndüm ve yarım bıraktığım pizza dilimini de keyifle yedim. Buradan kurtulacaktım.

*

Ben planımı kurguladıktan epey sonra içeri Oscar girdiğinde istemsizce sevinmiştim, zira daha önce onu ikna etmek konusunda bir kez başarılı olmuştum. İçim içime sığmıyor, hızlanan kalp atışlarımı önemsemeden role girmeye çalışıyordum. Küçük bir yalan söyleyecektim sadece, ardından biraz sinsi davranmam yetecekti. Kollarımı göğsümde kavuşturdum ve ısıtmaya çalışırcasına üst kollarımı ovuşturdum.

Oscar hiçbir şey söylemeden karşı sandalyeye bıraktığım pizza kutusuna baktı.

"Yememişsin, acıkmamış mıydın?" diye sordu kutuyu sandalyeden kaldırıp yere koyarken.

"Yetti," dedim ve duraksadım. Dudaklarımı yalayıp yutkunmuş, paniğimi gizlemeye çalışarak söze girmiştim. "Ben... Biraz üşüdüm sadece. Kabanımı getirmen mümkün mü?" diye sordum naif olması için çaba gösterdiğim gülümsememle. Ona bu kadar iyi davranmam şüphe çeker miydi acaba? Pişman olmuştum.

SAKLI DİYARWhere stories live. Discover now