6.Bölüm - Beyaz Tavşan

364 40 27
                                    


Multimedia'da Gina ve Arthur var. :)

İçine düştüğüm durumu sindirdiğimde karşımdakileri inceleyebilme fırsatı buldum. Üç kadının ellerinde birer mızrak bulunurken, ortadaki iki adamın ellerinde ise oklar ile gerilmiş birer yay bulunmaktaydı. Hepsinin bizi nişan aldığını söylememe gerek yoktu sanırım.

Oscar'ın anlamadığım bir dilde birkaç şey söyledikten sonra ellerini masumiyetini belirtircesine havaya kaldırdığını görünce, ben de aynısını yaptım. Onu takip edip kimseyle konuşmamam konusunda buraya gelmeden önce beni tembihlemişti. Karşımızdakiler hala bizi aynı saldırgan tavırla inceliyorlardı, elleri bir milim bile kıpırdamamıştı. Oscar ne demişti ki onlara?

"Elflerden Gina ile konuşmaya geldim." Bu kez İngilizce'ye dönmüştü konuşması, en ortalarındaki adam Oscar'ın söylediğine gülünce dikkatimi ona yöneltmiştim, Oscar'ı hedefleyen okuyla öne doğru birkaç adım attı.

"Ne konuşacakmışsın onla?" diye cevap verdiğinde kusursuzca bizlerin dilini konuşabiliyor olmasına şaşırmıştım. Çünkü karşımda gördüğüm şey, kesinlikle insan değildi. Teni sütlü çikolata rengindeydi; belinden aşağıya bağladığı, beyaz, keten kumaşın teniyle kontrast oluşturması onu olduğundan da koyu gösteriyordu sanki. Belden üstünde yalnızca koyu kahverengi, deri bir çantanın askısı vardı. Tişörtün icadından haberdar değil miydi acaba? Bakışlarımı bir sapık olarak adlandırılmamak adına yapılı vücudundan alıp yukarılara taşıdım. Yüzünü incelerken adamın kulaklarının sivriliğini fark etmiştim, iri gözleri kemikli yüzünün hatırı sayılır bir kısmını kaplıyordu. Gülünce belirginleşen gamzeleri, bembeyaz dişleri ve parlak mor renkteki gözleri... Ablam benim hep renk körü olduğumu söyler ve her fırsatta benimle alay ederdi zaten, mor göz diye bir şey olması mümkün değildi. Emin olmak için gözlerimi kırpıştırdım. Gözlerimi yeniden açtığımda duraksadım, parlak mor renkteki gözleri mi? Alice Harikalar Diyarı'na dönmüştü ortalık artık, Oscar da benim deliğe düşmeme sebep olan beyaz tavşandı. Gerçi anladığıma göre karşımızdaki kişi bir elfti, benim elfler ile ilgili bilgim ise Yüzüklerin Efendisi üçlemesi ve genel olarak Legolas ile sınırlıydı.

Yanımdaki Oscar'a dikkatle bakıyordum, en ufak bir işaretinde kaçmaya hazırdım. Üzerimize doğrultulmuş silahlar yüzünden, daha az önce attan düşerek incittiğim sırtımın acısını bile unutmuştum.

"Ben Oscar Dunner. Asgard'dan geldiğimi söyleyin." Oscar bunu söylerken tişörtünü hafifçe sıyırarak karşısındaki adama bir şey göstermişti. Ne göstereceğini merak edip dikkatle baksam da ne olduğunu anlayamamıştım, basit bir kemerden başka bir şey yoktu. Dikkatimi çeken farklı bir husus vardı, Oscar'ın genel ebatlarını göz önünde bulundurunca karnının da böyle görüneceğini tahmin etmeliydim zaten... Ben henüz karın kaslarını saymayı bitiremeden tişörtünü kapattı, silkindim ve mor gözlüye döndüm. Adam yüzünde bir gülümsemeyle, sanki gördüğü şey onu hem şaşırtmış hem de mutlu etmiş gibiydi, yanındakilere silahlarını indirmelerini işaret ettikten sonra kendisi de ağır hareketlerle elindeki oku yayından çıkardı. İçten içe gülmeden edemedim, Oscar'ın karın kaslarında onu bu kadar şaşırtan ve mutlu eden ne vardı? Başını eğse bir benzerini de kendi karnında görebilirdi zaten. Mor gözlünün kendi dillerinde olduğunu tahmin ettiğim anlamsız bir kelime sarf etmesiyle, diğerleri birer birer yanından uzaklaşıp dağılmışlardı. Onların önümüzden çekilmesiyle etrafı rahatça inceleyebilmiştim. Burası küçük bir masal köyüne benziyordu, vadinin tam ortasından akan derenin etrafında konuşlanmış beyaz çadırlar yeşil ağaçların içine bir şekilde uyum sağlamıştı. Havadaki bahar kokusu ve kuşların kulağıma çalınan ezgisi beni mest etmişken, karşımızdaki adam konuşana kadar bana bakıyor olduğunu fark etmemiştim.

SAKLI DİYAROnde histórias criam vida. Descubra agora