Sihirli Kalem

660 33 1
                                    


Christine Daae, daha sonra anlatacağım bazı entrikalar yüzünden, operadaki parlak başarısını hemen devam ettiremedi. Ünlü gala gecesinin ardından, bir kez Zürih Düşesi'nin evinde şarkı söylemişti ama bu, özel olarak sahne aldığı son etkinlikti. Önceden desteğini esirgemeyeceğine söz verdiği yardım konserlerine bundan böyle katılmayı, hem de makul bir sebep göstermeksizin reddediyordu. Tam anlamıyla kaderinin kontrolünü kaybetmiş ve başka bir zafer kazanmaya korkar gibi davranıyordu.

Kont Chagny'nin, kardeşini memnun edebilmek için. Mösyö Richard'la birlikte, Christine için elinden gelen her şeyi yaptığını biliyordu. Christine ise kendi lehine konuşmaya son vermesini de istediği bir teşekkür mektubu yazmıştı. Bu garip tavrının sebebi asla öğrenilemedi. Kimi bunu aşırı kibrine bağladı, kimi ise eşsiz alçak gönüllülüğünden bahsetti. Ama sahne insanları pek de öyle alçak gönüllü olmazlar Sanırım bu davranışının düpedüz korku kaynaklı olduğunu öne sürmem pek de yanlış olmaz. Evet, bence Christine Daae'nin başına gelenler onu korkutmuştu. Christine'in bu döneme dair yazdığı ve müthiş bir korkuyu gözler önüne seren (Acemin koleksiyon parçalarından olan) bir mektup elime geçti.

Şarkı söylerken kendimden geçiyorum, diye yazıyor zavallıcık. Hiçbir yerde sahne almıyordu. Vikont Chagny de onunla buluşabilmek için beyhude bir çaba içindeydi. Onu ziyaret edip edemeyeceğini sorduğu bir mektup yazmış ve tam Christine'den cevap alma ümidini kesmişken

Bir sabah, genç kadın ona şu notu göndermişti:

Mösyö, eşarbımı kurtarmak için denize dalan o küçük oğlanı unutmadım. Kutsal bir görevi yerine getirmek üzere Perros'a gittiğim hu günde size yazmam gerektiğini hissettim. Yarın, sizin de tanıdığınız ve size hayli düşkün olan zavallı babacığımın ölümünün yıl dönümü. Henüz çocukken birlikte oyun oynadığımız ve biraz daha büyüdüğümüz de yol kenarında birbirimize son kez veda ettiğimiz o yamacın dibindeki küçük kilisenin mezarlığına kemanıyla birlikte gömülmüştü.

Vikom Chagny tren tarifesine hızla göz gezdirdikten sonra, olabildiğince hızlı giyinip uşağının erkek kardeşine götürmesi için yazdığı birkaç cümlenin ardından, onu Montpamasse Garı'ndan kalkan sabah trenine ucu ucuna yetiştirecek olan taksiye atladı. Şehirde sönük bir gün geçirmişti. Akşam Brittany Ekspresi'ndeki kompartımanında otururken bile morali hala düzelmemişti. Christine'in notunu tekrar tekrar okuyor, parfümünü kokluyor ve çocukluğuna dair tatlı anları hatırlıyordu. Bu yorucu gece yolculuğunun kalanını Christine Daae ile başlayıp son bulan hummalı hayallerle geçirdi. Lannion İstasyonunda trenden inerken gün aydınlanıyordu. Perros-Guirec'e giden posta arabasına yetişmek için acele etti. Tek yolcu kendisiydi. Şoförü sorguladığında, önceki günün akşamı Parisliye benzeyen genç bir bayanın Perros'a gittiğini ve Akşam Güneşi isimli pansiyonda konakladığını öğrendi.

Ona yaklaştıkça, küçük İsveç şarkıcının hikayesini daha bir şefkatle anıyordu. Detayların çoğu halk tarafından hala bilinmiyordu.

Bir zamanlar, Upsala'dan pek de uzak olmayan, küçük bir pazar kasabası vardı. Orada ailesiyle birlikte yaşayan bir çiftçi, hafta boyunca toprağı kazar durur, pazar günleri ise kilise korosunda şarkı söylerdi. Bu çiftçinin henüz okuma yazmadan önce müziğin ilkelerini öğrettiği küçük bir kızı vardı. Daae'nin babası muhteşem bir müzisyendi. Muhtemelen bundan habersizdi. İskandinavya'nın hiçbir yerinde onun gibi çalan bir kemancı yoktu. Namı öyle alınış yürümüştü ki, düğünlerde ve diğer benzeri şenliklerde çiftlerin dans etmesi için hep o çağrılırdı. Karısı, Christine altı yaşına girerken vefat etmişti. Sonrasında, hayatta sadece kızına ve müziğe değer veren baba, arazisini satıp şöhret ve servet arayışı için Upsala'yı terk etti ama sefaletten başka bir şey bulamadı.

Operadaki HayaletWhere stories live. Discover now