Loca Beş'e Bir Ziyaret

478 26 1
                                    

Raoul kilisenin bir başına, ortasında durduğu mezarlığa doğru keyifsiz bir ruh haliyle, mezar taşlarının yazılarını okuya okuya ilerliyordu. Derken, kilisenin kubbesinin arkasına geçtiğinde, beyaz zemine yayılmış çiçeklerin baş döndürücü görünümleri onu aniden çarpıverdi. Sabah karın içinde filizlenen ve etrafını sarmalayan ölüme rağmen, ölülerin arasına anlık bir canlılık getiren kırmızı güllerdi bunlar. Tıpkı topraktan çıkan çiçekler gibi, ölüm de cesetlerinden bazılarını geri gönderiyordu. Kilise duvarına yığılmış yüzlerce kafatası ve iskelet, bu ürkütücü yığını gözler önüne seren bir telle yerlerine sabitlenmişlerdi. Ölü adamların kemikleri, üzerine kutsal eşya odasının inşa edildiği ilk duvar sırasının oluşturulması için, adeta tuğlalar gibi, düzgünce dizilmişti. Kutsal eşya odasının kapısı, eski Breton kiliselerinde sıklıkla görüldüğü gibi, bu kemik yapının ortasından açılıyordu.

Raoul, Bay Daae için dua ettikten sonra, kafataslarının ağızlarında ki ebedi tebessüm içine işlemiş bir halde, bayın tırmanıp denize bakan fundalığın kenarına oturdu. Akşamın gelişiyle birlikte rüzgar da hafiflemişti. Buz gibi bir karanlık Raoul'ün etrafını sarmıştı ama o, soğuğu hissetmiyordu. Burasının, ay doğduğunda küçük Christine'le birlikte Korrigan dansını izlemeye geldikleri yer olduğunu hatırladı. Gözleri iyi görmesine rağmen onlardan bir tane bile görmemişti. Halbuki biraz miyop olan Christine, birçok Korrigan görmüş gibi davranırdı. Bu düşünce onu gülümsetti. Hemen ardından irkildi. Arkasında duran biri ona sesleniyordu.

"Bu akşam Korriganlar gelir mi dersin?"

Bu, Christine'di. Raoul konuşmayı denedi ama Christine, eldivenli eliyle ağzını kapamıştı.

"Dinle, Raoul. Sana ciddi, hem de çok ciddi bir şey söylemeye karar verdim... Müzik Meleği efsanesini hatırlıyor musun?"

"Evet, hatırlıyorum." dedi Raoul. "Sanırım ondan baban ilk kez burada bize bahsetmişti."

"Yine burada 'cennete gittiğimde, sana onu göndereceğim!'demişti. Şey, Raoul, babam şimdi cennette ve Müzik Meleği beni ziyaret etti."

"Şüphesiz ki öyle," diye cevap verdi genç adam ciddiyetle. Ona öyle geliyordu ki, arkadaşı olan bu genç kız, dindar bir bakış açısıyla, babasının hatırası ile son zaferinin parlaklığı arasında bir bağ kuruyordu.

Christine, Vikont Chagny'nin soğukkanlılığı karşısında Şaşırmış görünüyordu.

"Bunu nasıl anladın?'' diye sordu Christine. Solgun yüzünü Raoul'e öyle yaklaştırmıştı ki, delikanlı onun kendisini öpeceğini sandı. Ama Christine sadece karanlıkta Raoul'ün gözlerini görebilmek istemişti.

"Bir tür mucizenin müdahalesi olmadan, hiç kimsenin senin o akşam söylediğin gibi şarkı söyleyemeyeceğini çok iyi biliyorum da, ondan. Yeryüzündeki hiçbir profesör sana böyle vurgular yapmayı öğretemez. Sen müzik meleğini duymuşsun, Christine."

"Evet," dedi Christine ciddiyetle. "Soyunma odamda hem de. Oraya gelip bana her gün ders veriyor."

"Soyunma odanda mı?" diye sordu aptal bir ifadeyle

Raoul.

"Evet, onu orada duydum ve onu duyan tek kişi de ben değilim."

"Onu başka kim duydu, Christine?"

"Sen, dostum."

"Ben mi? Ben müzik meleğini mi duymuşum?"

"Evet, geçen gece sen kapıyı dinlerken konuşan oydu.

'Beni sevmek zorundasın!" diyen de oydu. O zamanlar onu duyan tek kişinin ben olduğumu zannediyordum. Bu sabah bana onu senin de duyabildiğini söylediğinde nasıl şaşırdığımı bir düşün."

Operadaki HayaletHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin