BÖLÜM-32

168 5 1
                                    

"Bana onu anlatsana"

"Kimi?" diye sordu babam saçımı okşarken.

"Annemi.."

Babamın omzuna kafamı koymuş, üzerime battaniye çekmiştim. Babamın omzunda ona Toprak'ı anlatmış, uzun uzun ağlamıştım. Gözyaşlarım kesildikten sonra süren uzun sessizli annemi anlatmasını isteyerek bölmüştüm.

"Bunu hani asla istemeyecektin?"

"Asla, asla dememek gerekiyormuş.. Anlatır mısın? Lütfen?"

"Annen dünyada tanıyabileceğim en iyi niyetli insandı meleğim."

"İyi mi?" dedim burnumu çekerek.

"Elbette. Ona da meleğim diye hitap ederdim ben. Hem bir melek kadar iyi, hem de melekleri kıskandıracak kadar güzeldi. Tıpkı senin gibi.."

"Benziyor muyuz?"

"Hem de çok.. Hem fiziksel olarak hem de kişilik olarak çok benziyorsunuz."

"Adının hakkını veriyorum yani?"

"Tabiki veriyorsun prenses."

"Nasıl tanıştınız?"

"Pek hoş bir tanışma olmamıştı aslında."

"Nasıl yani?"

"Biz tanıştığımızda sevgilisi vardı."

"Hadi?? Şaka yapıyosun?" güldüm.

"Hayır. Şaka yapmıyorum. Çıkıyorlardı ama herif pezevengin tekiydi. İlişkileri ite kaka yürüyordu."

"Siz nasıl tanıştınız ve birlikte oldunuz?"

"Biz arkadaş ortamında tanıştık. Ortak arkadaşlarımızla kampa gitmiştik, yaz kampı. Uzun süre kaldık orada. Her akşam ateşin etrafında oturuyoruz. Bir kadın var ama dehşet güzel. Gözlerimi alamıyorum. Ayrıca çok neşeli ve doğal... Sadece güzelliğiyle değil hareketleri ve konuşmasıyla da kendini izletiyor. Erkek erkeğe oturup muhabbet ettiğimizde en çok mevzusu geçen iki kız var zaten. Biri de o benim gözüme kestirdiğim. Çocuklar kız hakkında öyle konuşuyorlar ki, ballandıra ballandıra. Bir gün dayanamadım, dedim arkadaşlar o kızın adı bir daha geçmeyecek. Ondan hoşlanıyorum, Özge'yi yengeniz bilin. Onlar da eyvallah dediler. Artık Özge aşağı Özge yukarı hep "seninki" diye bahsettiler. Muhabbet içinde ona hep "yenge" dediler ama kız benim farkında bile değil."

"Oha.. Eee? Nasıl tanıştınız?"

"Tabi genciz o zaman eğleniyoruz. Yine gece toplanmışız ateşin etrafında. Yine birkaç arkadaş gitar çalıyor. Özge de bu defa uzağımda oturuyor. Ama gözleri şiş, burun kırmızı, bakışlar derin.. Tıpkı senin şu halin gibi. Koymuş elini çenesine, dizine dirseğini koymuş ateşi izliyor. Kimseyi görmüyor, duymuyor, konuşmuyor. O neşeli kızdan eser yok. Ondan gözlerimi ayırmıyorum ama farkında bile değil. Neyse bizimkiler kalktılar hadi dansa davet oynayalım. Siz oynayın dedim keyfim yok. Israr ettiler falan ama kalkmadım. Tabi bizimkiler de Özge'yi yenge belledi dansa kaldırmaya kalkışmadılar ama onların tayfadan iki üç lavuk kıza kur yaptı ama Özge de tık yok, hiçbirine düzgün cevap bile vermiyor. Üç kişi kaldık ateşin etrafında. Biri gitarı çalan arkadaş. Diğeri de biziz işte. Biraz öylece oturduk. Sonra ben dayanamadım kalktım gittim yanına. Yanına oturur oturmaz çemkirdi bana. "Dansa falan kalkmayacağım arkadaşım git başımdan!" diye. Üzüldüm tabi ben. "Dansa kaldırmaya gelmedim. Kalabalıkta dans etmeyi sevmem. Üzgün görünüyorsun. Konuşmak ister misin? diye sordum. "Yok istemem" dedi yine tersleyerek. "Sevinç paylaştıkça çoğalır, dertler paylaştıkça azalır derdi annem. Paylaşmak belki iyi gelir" dedim. Ve dediğime pişman oldum. "Paylaşmayacağım!" diye bir bağırdı. Herkes durup bize baktı. Nasıl sinirlendim anlatamam sana."

KALBİMİN KIRIKLARIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin