ENDİŞE

1.4K 108 19
                                    

"Bulabilecek misin?" Alt dudağımı dişledim.
"Galiba."
Daniel yere oturmuş babasının kasasını açmaya çalışıyordu ama şifreyi hatırlamıyordu. İçinde para varmış, bizim de paraya ihtiyacımız vardı. Günlerdir doğru düzgün bir şey yemiyorduk çünkü.
"Balta falan yokmu, kıralım kasayı." dedi Umut.
"Baltayla açılmaz. Şifre neydi acaba? Kaç sene geçmiş, bir türlü gelmiyor aklıma."
Biraz geri çekildim.
"Biz etrafında kalabalık yapmayalım, kafan karışır. Haydi arkadaşlar! Biz aşağı inelim de Daniel rahat düşünsün. Hem Umut, sen neden ayaktasın? Bir kaç güne gideceğiz buradan. İyileşmen gerekiyor."
Umut derin bir of çekti
"Oturmaktan popom uyuşuyor. Otur otur sıkıldım."
"Dinlenmem gerek, topal kalma ihtimalini bir düşünsene. Hiç birimizin herhangi bir sağlık bilgisi yok, ya bir şey olursa sen hareket ettikçe?"
"Tamam, tamam dinleneceğim Rüya hanım. Tut kız kolumdan." Deniz Umut'un kolundan tuttu ve odadan çıktılar.
"Haydi Gökçe biz de gidelim, Daniel rahat etsin."
Tam giderken Daniel bacağımı tuttu.
"Sen kal." dedi.
"Ne oldu ki?"
"Bir şey söylemem gerek sana."
"Tamam." Gökçe de odadan çıktı.
Daniel'a baktım.
"Ne söyleyeceksin?"
"Hiç, yanımda kalman için öyle dedim."
"Neden ki?"
"Tek başıma düşünemem, yanımda biri olması gerek." dedi. Tuhaf bir düşünme tarzı diye geçirdim içimden. Ben de yere, yanına oturdum. Daniel bir çok farklı rakam deniyordu ama hiç biri tutmuyordu.
"Bloke olmaz mı?" diye sordum.
"Bilmem, olmaz galiba." Kaşlarımı kaldırdım. Doğum tarihi ya da özel günlerin rakamını koymamıştır babası. Adam polisti sonuçta.

Sıkılmaya başlamıştım artık. Yarım saat geçmişti. Ben tam esnerken kasadan bir ses geldi ve kasanın kapağı açıldı.
"Buldun mu?"
"Evet, açıldı baksana."
"Sonunda." diyerek rahat bir nefes aldım. Daniel kasanın kapağını tamamen açtı. İçindeki paraları çıkarttı ve saymaya başladı.
"Kaç para var?" diye sordum.
"Dört ya da beşbin dolar. Babam gerisini bankaya yatırmıştır. Büyük ihtimalle bu acil durum parası."
"Bankadan çekemez misin? Benim de bankada param vardı. Türkiyeye gidince benimkini de çekeriz."
"Olmaz, beni öldü olarak göstermişlerdir büyük ihtimalle. Öyle olmasa bile yaptığım işlem onların kulağına gider hemen. Bu yeter herhalde. Boston öyle çok pahalı bir şehir değil zaten."
"Tamam, sen bilirsin."
İçinden biraz para aldıktan sonra gerisini kasaya koydu ve kapağını kapattı.
"Biraz market alışverişi yapalım, baya açız. Benimle gelsene" Dedi ve güldü.
"Kamera falan vardır, nasıl olacak?"
"O işi hallederiz." Ayağa kalktı.
"Gel." dedi. Ben de ayağa kalktım. Daniel'ın odasına girdik. Daniel dolabının kapağını açtı ve bir tane siyah bir tane de grip kapşonlu hırka çıkarttı. İki tane de siyah şapka.
Gri hırkayı bana doğru attı.
"Al, giy bunu." Dediğini yapıp hırkayı giydim. Bana çok büyük gelmişti. Şapkayı alıp yanıma geldi. Siyah şapkayı kafama takıp önünü aşağı indirdi ve hırkanın kapşonunu da onun üzerine kapattı. Kendisine de aynı şeyi yaptı.
"Böyle tanınmayız herhalde." dedi.
"Tanınmayız ama çok dikkat çekeriz."
"Burada ki çoğu insan böyle giyinip gezer, o yüzden dikkat çekmeyiz." Hafifçe kafamı salladım. Odadan çıkıp aşağı indik. Deniz bizi görünce ayaklandı.
"Buldunuz mu şifreyi?"
"Evet, şimdi Rüya ile birlikte markete gideceğiz. Dikkatli olun, perdeleri açmayın. Kapıyı da hemen kilitleyin. Deniz silahın yanında olsun."
Deniz kafasını salladı. Daniel salonda masanın üzerinde olan silahlardan ikisini alıp geldi. Birini bana uzattı.
"Beline koy, yanımızda olsun ne olur ne olmaz." dedi. Silahı elinden alıp belime yerleştirdim. Daha sonra ayakkabılarımızı giyip evden çıktık. Anında soğuk hava bıçak gibi saplanmıştı vücuduma. Hızlı adımlar ile ilerliyorduk. İlerlerken evin bulunduğu sokağa göz attım. Sanki üzerine bomba yağmış gibi. Evler boş ve yıkık döküktü. Neler olmuştu buraya?

Çok geçmeden markete ulaştık.
"Yüzünü yerde tut." dedi.
"Ne alacağız?" dedim.
"Tok tutacak şeyler." Bir market arabası alıp ilerlemeye başladık. İlerlerken bir paket yumurta aldık ve bir kaç paket ekmek.
"Süt ve meyve alalım, Umut'un yarası için." Sütü ve bir kaç tane meyveyi de market arabasına attık. Burada her şey paketteydi. Bizde ise meyveyi biz seçiyorduk markette. Bir kaç paket de makarna ve domates sosu aldık. Bisküvi reyonuna geldiğimizde Daniel biraz fazlaca bisküvi aldı.
"Bunlara ihtiyacımız var mı?"
"Kısa süre içinde buradan gideceğiz. Buradan gittiğimizde her zaman yemek yapma firsatımız olmayabilir. Bunlar ile idare ederiz."
"Şişe su da alalım o zaman." dedim. Bisküvi ve bir kaç şişe su aldıktan sonra kasaya gittik. Ben bir şey unuttuğumu fark edip geri döndüm. İki paket ped aldıktan sonra geri kasaya döndüm. Daniel arkamda tuttuklarıma bakmaya çalıştı.
"Ne aldın?"
"Gerekli olan bir şey."
Pedleri de diğerlerinin yanına koydum. Daniel aldıklarımızın parasını ödedikten sonra pöşetlediklerimizi alıp marketten çıktık.
"Eczaneye gideceğiz." dedi. Bir başka sokağa girdik. Buradaki sokaklar çok geniş ve uzundu. Fazla uzundu. Git git bitmiyordu sanki.
"Sen dışarıda bekle." Daniel içeri girdi. Ben de etrafı inceliyordum. Dışarı çıkmak artık bizim için çok tehlikeli bir şeydi. Daniel çıktıktan sonra tekrar hızlı bir şekilde eve yürüdük. Eve geldikten sonra poşetleri bir kenara bıraktık ve salona girdik.
"Kim yemek yapmayı biliyor?" diye sordu Daniel. Deniz ayağa kalktı.
"Ben biliyorum." dedi. Gökçe de ayağa kalktı.
"Ben de, çok usta değilim ama yardım edebilirim."
"Hazır çorba ve makarna aldık. Bisküvileri de tek bir poşete koyup ağzını sıkıca kapatın. Onlar bize yolculuğumuzda lazım."
"Merak etme."
İkisi birlikte mutfağa girdikten sonra Daniel eczaneden aldıklarıyla birlikte Umut'un yanına gittik.
"Daha kapsamlı bir yara temizleme işlemi uygulayacağız sana." Dedi.
Umut cidden sıkılmışa benziyordu. Daniel yarayı güzelce temizledikten sonra poşetten bir alet çıkarttı.
"O ne?" diye sordum.
"Dikiş zımbası, normal dikiş atamazdım ben de bunu aldım. Eczacı tarif etti nasıl yapılacağını nasıl çıkartılacağını falan."
Umut oldukça şaşkındı.
"Şimdi sen bacağıma zımba yapacaksın öyle mi? Hayatta olmaz, deriye zımba mı yapılır?"
"Normal dikiş atamam sana. Bırakayımda mikrop mu kapsın? Böyle bırakırsam bacağın kesilmek zorunda kalır." Umut ikilemde kalmış görünüyordu. Alt dudağını dişledi.
"Tamam yap ama yavaş yap. Daha önce hiç derime zımba yemedim çünkü."
"Tamam yavaş yapacağım bende zaten daha önce hiç bir deriye zımba atmadım. Rüya Umut'un bacağını sabit tut." Umut'un yanına oturup bacağını tuttum. Daniel "Hazır mısın?" diye sordu. Umut gözlerini kapatmıştı.
"Hayır!" dedi.
"Üçten geriye say o zaman."
"Ne? Ben mi yapacağım?"
"Sen sayarsan rahatlarsın." Umut kafasını salladı ve derin bir nefes aldı.
"Allah'ım lütfen çok acımasın." Umut'un bacağını sıkıca tuttum.
"Haydi saymaya başla." dedim. Umut tekrar derin nefes aldı.
"Üç! Ah!" Daniel Umut üç der demez arka arkaya dört tane dikiş attı.
"Hani geriye sayacaktım. Ben-"
"Umut hayır!" diyerek onu durdurdum. Küfürden hiç hoşlanmazdım. Daniel sinirlenmişti ama bir şey demedi. Daha sonra yarayı sardı. Umut'un gözleri dolmuştu. Çok açıyordu demek ki. Uyuşturulmamıştı bile bacağı.
"Tamam Umut, sakin ol." diyerek onu sakinleştirmeye çalıştım. Daniel elinde su ve ilaçla geldi.
"Al, ağrı kesici." Elindekileri Umut'a uzattı. Umut ilacı içtikten sonra tamamen uzandı.
"Ne zaman ve nasıl alacaksın dikişleri. Annem anlatmıştı, zımba dikiş zor alınıyormuş. Alınırken bile acıtıyormuş baya." dedim.
"Bir hafta ya da on gün kalması gerekiyormuş. Çıkarması için bir aleti var onun. Mecbur dayanacak başka çaresi yok." Hafifçe kafamı salladım.
Mutfağa doğru ilerledim. Gökçe tencerede bir şey karıştırıyordu, Denizde makarna süzüyordu. Denizin yanına gittim.
Gökçe'nin başında durduğu tencereye baktığımda çorba karıştırdığını gördüm. Sonra ben poşetten sütü çıkarttım.
"Umut'a süt ısıtacağım, belki iyi gelir. Meyve de aldık ona, vitamin alması gerek."
"İyi yapmışsınız." dedi Gökçe. Ben sütü ısıtana kadar Deniz de makarnayı hazırlamıştı. Çorba kaselerini yıkadıktan sonra kaselere çorba koyup masaya yerleştirdik. Deniz içeriye doğru bağırdı.
"Daniel! Umut'u al gelin haydi!" Daniel ve Umut mutfağın girişine girdikten sonra Umut gözlerini kocaman açtı.
"Yemek! Daniel, çabuk götür beni açım." Daniel Umut'u oturttuktan sonra kendisi de oturdu. Umut tam çorbadan içecekken onu durdurdum.
"Umut bekle!" dedim ve sütü uzattım ona. Umut'un yüzü düştü.
"Süt niye?"
"Yaralısın, belki iyi gelir. Aç karnına iç onu." Umut bardağı eline aldı ve içmeye başladı. Ben de oturup çorbamı yemeye başladım. Ne zamandır boğazımdan sıcak çorba geçmiyordu. Çorbamı bitirdikten sonra biraz da makarna yedim. Çok fazla yiyemiştim, midem ağrıyordu. Makarnanın hepsini bitiremeden masadan kalktım.
"Siz afiyet olsun, ben balkonda biraz hava alacağım." Masanın yanından giderken Umut kolumdan tuttu.
"İyi misin? Ne oldu?"
"Bir şeyim yok iyiyim, midem ağrıyor biraz. Daha sonra yerim ben de."
Mutfaktan çıkıp üst kattaki balkona gittim. Kapıyı açıp içeri girdikten sonra derin bir nefes aldım. Midemdeki ağrı daha çok artmıştı.
"Ah! Daha vakti yok muydu bunun?" Ama karnımın ağrıması gerekiyordu, midemin değil. Midemdeki ağrı yavaş yavaş yukarıya, ciğerlerime çıkmaya başladı. Balkonun kapısı açıldı ve içeriye Daniel girdi. Bir saniye olsun yalnız bırakmıyordu beni.
"İyi misin?"
"Midem, hayır ciğerlerim ağrıyor." Gökçe de içeriye girdi ve yanıma yaklaştı.
"Oldun mu ki?" diye sordu. Kafamı hayır anlamında salladım.
"Karnım... Karnım değil, ciğerlerim acıyor. Ah!" Bir anda acıdan iki büklüm olmuştum. Ellerimi ciğerlerimin olduğu yere baskı uyguluyordum. Daniel omuzlarımdan tuttu.
"Neyin var Rüya?"
"Bilmiyorum!" Acı git gide artıyordu.
"Ah! Acıyor, çok acıyor." Nefesim daralmaya başlamıştı artık. Git git nefes almam zorlaşıyordu. Elim ile ağzımı kapattım ve öksürdüm. Öksürmem ile birlikte elimde bir ıslaklık hissetmem bir oldu. Elimi ağzımdan çekip baktığımda kan olduğunu fark ettim. Daniel ve Gökçe'ye baktığımda korkmuş bir şekilde elimdeki kana bakıyorlardı. Başımda oluşmaya başlayan karıncalanma ve soğukluk hissi ile birlikte gözlerim kararmaya başlamıştı. Son gördüğüm görüntü beni endişe ile kendime getirmeye çalışan Daniel ve Gökçe'ydi.

YERALTI HAPİSHANESİWhere stories live. Discover now